İyi Hissetmekten İyilik Yapmaya Geçmek

İyi Hissetmekten İyilik Yapmaya Geçmek

İyi niyetlerini hayata geçirebilmeleri için gelecek nesli ihtiyaç duydukları araçlarla donatmalıyız.

Gelecek nesli özetleyen bir eğilim varsa, o da dünyada fark yaratmak istemeleri. Örneğin, gençlerin yüzde 66’sı dünyayı etkileyen işler yapmak istediklerini söylerken, 16-19 yaş grubundakilerin yüzde 26’sı halihazırda gönüllü olarak çalışıyor. Ancak, her zamankinden daha çok önem gösterilse de, birçok genç karşılaştıkları sorunlara etkin çözümler üretebilmek için yeterince donanımlı değil.

Birkaç yıl önce, Stanford Üniversitesi’ne yeni başlayan gençlerden biri, fikrini anlatmak üzere bana ulaştığında kampüsteki fikir yarışmasına hazırlanıyordu. Cape Town’ın gecekondu bölgesindeki insanlara yardım etmek üzere kâr amacı gütmeyen bir kurumu hayata geçirmek istiyordu. Ona, Güney Afrika’ya ne sıklıkla gittiğini sorduğumda şöyle cevap verdi: “Ah, hiç gitmedim ama umarım bir gün giderim!” Sorunu derinlemesine kavramaya çalışmadan bir çözüm geliştirmişti. Bunu yapan tek kişi de değildi.

Geçen sonbaharda, Kuzey Kaliforniya yangınları doğduğum şehir Napa’yı yuttuğunda, binlerce iyi niyetli Bay Area sakini yardıma koşmak istedi ama teşebbüsleri çoğunlukla yanlış yönlendirildi. Latin topluluğu yararına çalışan, kâr amacı gütmeyen bir kurum olan Puertas Abiertas, bu toplulukta köpek sahipleri olmamasına rağmen bağışçılardan bir yığın köpek mamasını kabul etti. Connecticut Newtown’da ise Sandy Hook İlköğretim Okulu’nda 2012’deki silahlı saldırı sonucunda 20 çocuk ve 6 yetişkin hayatını kaybettiği zaman, bölge sakinleri ülke genelinden gönderilen 67.000 peluş oyuncağın çoğunu geri göndermek, kalanları da  yerleştirebilmek için bir depo kiralamak zorunda kalmıştı.

İnsanlar “yardım etme” fikrine o kadar takılıp kalıyorlar ki, yaptıklarının etkili olup olmadığını anlamak için geri çekilip düşünmeyi çoğunlukla beceremiyorlar.

Sosyal bir girişimi başarılı yapanın ne olduğu sorusunu araştırdığım yıllar boyunca, binlerce anket sonucunun üzerinden geçtim ve günümüzde değişim yaratan en başarılı insanlarla yüzlerce görüşme gerçekleştirdim. Hep insanların başarıyı getiren şeyin gerçekten olağanüstü bir fikir veya kurucunun karizması olduğunu söylemelerini bekledim. Ama kimse söylemedi. Hiç kimse. Bu, parlak bir fikri destekleyecek karizma veya cesaret gibi faktörlerin başarıya etki etmediği anlamına gelmiyor. Bunlar elbette etkiliyor. Ne var ki, sosyal değişimi hedefleyen girişimlerde başarı sağlayan stratejilerin arkasında yatan inovasyon, kaynak geliştirme, etkili liderlik ve etki ölçümü gibi konuların öğretilebilir olduğunu fark ettim. Sorun şu ki, bunları öğretmiyoruz.

Benim de ders verdiğim Stanford Sosyal Girişimcilik Programı’na ev sahipliği yapan Haas Center for Public Service (Haas Sosyal Hizmetler Merkezi) gibi yüksek öğretim kurumları, geçtiğimiz son birkaç yılda sınıf projelerinde daha fazla öğrenciyi birlikte çalışmak üzere bir sivil toplum kuruluşu ile eşleştirerek, topluluk katılımlı öğrenme seçeneklerini artırdılar. Bu da öğrencilerin daha fazla yetenek temelli deneyimle mezun olması anlamına geliyor. Ayrıca, sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 148 sosyal girişimcilik programı açıldığı göz önüne alınırsa, üniversite temelli sosyal girişimcilik programlarının yıldızının parladığını söyleyebiliriz.

Bunların hepsi iyi haberler. Ama çocuklar büyüyüp de üniversiteye başladığında, büyük bir fırsatı çoktan kaçırmış olacağız. Daha önce hiç olmadığı kadar, erken yaşlarda çocukların zihinlerine etkili sosyal değişim tohumları ekmeye ihtiyacımız var. Bu yılın başında, Florida Parkland’daki silahlı saldırının ardından, Marjory Stoneman Douglas Lisesi öğrencilerinin ABD Kongresi’ne gidip silah kontrolü konusunda ulusal ölçekte bir gençlik hareketini tetiklediklerinde, dünya bu öğrencilerin kendilerini ne kadar doğru ifade ettiklerini ve ne kadar hazırlıklı olduklarını izleyerek afallamıştı. Ancak çoğu insanın bilmediği şey, okulun bulunduğu Broward County’nin ABD’deki en geniş münazara programlarından birine sahip olduğuydu. Bölgedeki tüm liseler, orta okullar, hatta bazı ilkokullar öğrencilerine bir meselenin iki tarafında da yer alarak nasıl tartışılacağını, farklı bakış açılarının özümseneceğini ve fikirlerin nasıl savunulacağını öğretiyor. Tüm gençlerin ilgilendikleri meseleleri nasıl savunacakları konusunda eğitim aldıkları bir dünya hayal edin.

Hillbrook School orta okul öğrencileri bir sosyal girişimcilik saha gezisinde. (Kaynak: SSIR)

Ebeveynlerin ve öğretmenlerin, öğrencilere sadece “Sizin için önemli olan nedir?” ve “Bu konuda ne yapmaya hazırsınız?” sorularını sormakla yetinmemeleri gerekiyor. Öğrencilere fark yaratmak için toplumsal sorunları değerlendirmeyi ve gayretlerinin hem uygulanabilir yetenekler hem de ortaklık eden kurumlara sunduğu değer bakımından doyurucu olduğuna emin olmaları gerektiğini öğretmeliyiz.

Herhangi bir öğretmen veya veli, çocuklarımıza problem çözümünü sahiplenmeyi aşılayabilir. Bunu da yaşamları boyunca iyi hissetmekle yetinmeyip gerçekten iyi oldukları hizmet öğrenimi projelerinde yer almalarını, böylece karşılığında kâr amacı gütmeyen kuruluşların da anlamlı ilişkiler kurma sorumluluğunu üstlenmesini sağlayarak yapabilirler. Örneğin, Los Gatos, Kaliforniya’daki Hillbrook Okulu Scott Sosyal Girişimcilik Merkezi, çocuklara sınıfta konuştukları toplumsal sorunları nasıl etkin bir şekilde ele alabileceklerini öğrenmelerine yardımcı olan sosyal girişimcilik programlarıyla JK-8 eğitim deneyimi sunuyor. Geçen yaz, küçük yatırımcılara şirket açmaları için fon sağlayan bir şirket olan Kiva ile görüştükten ve küçük işletmelerin belini doğrultmasına nasıl yardım ettiğini keşfettikten sonra, öğrenciler bir Kiva Finansman Kulübü açtılar. Kulüp üyeleri, farklı iş modellerini finanse edip değerlendirmek ve Silikon Vadisi’nde sermayeye erişim sağlayan sistemler üzerinde düşünebilmek gibi gerçek beceriler geliştirdiler. Kiva bu öğrencilerle çalışmaya gönüllü olmasaydı, öğrenciler bu önemli dersleri edinemeyeceklerdi.

Fon sağlayıcılar, gelecek neslin değişim yaratacak gençlerini eğitmeye de öncülük edebilirler. Bay Area’daki yoksulluğu azaltmaya odaklanan San Francisco merkezli fon sağlayıcı Tipping Point Topluluğu, ailelerin çocuklarıyla iyiliğe karşılık vermenin önemi hakkında konuşabilmeleri için bir müfredat geliştirdi. Çalışma kitabı, aile değerleri ve güçlü yönleri hakkında tartışma sorularını ortaya atıyor ve bağış kampanyalarına ev sahipliği yapmak, yoksullukla savaşmak için para toplamak ya da ailenin bir üyesi olarak yerel örgütlerde gönüllü çalışmak gibi topluma katılmanın somut biçimlerine dair fikirler sunuyor.

Gönüllülük, üniversite başvuru sürecinde kazanılan artı puandan daha fazlasını ifade etmeli. Regülasyonlara yön verenler, lise mezuniyeti için gönüllülüğü şart koşmalı. Toplum geneline küçük yardımlar dağıtmak yerine, fon sağlayıcılar ve sivil toplum kuruluşları uzun vadeli ilişkiler kurabilmek için öğretmenleri ve velileri desteklemeli. Herkes başarılı bağış toplama yöntemlerini en ince ayrıntısına kadar öğrenmeli. En önemlisi de ne kadar zeki, eğitimli ve iyi destekleniyor olursanız olun, problem çözümü söz konusu olduğunda hiçbir şey yaşanmış bir deneyimin gücünün yerini tutamaz. Sosyal sektörün liderleri, gençlere çözümün ortak tasarımcıları olarak, ihtiyaç hâlindeki topluluklarla nasıl sorumlu bir şekilde ilişki kuracaklarını öğretmeye yardımcı olmalı.

Kendi şirketini kurmak isteyen o Stanford öğrencisi, bugün sosyal etki firmalarından birinde çalışarak kariyeri boyunca ona hizmet edecek dersleri öğreniyor. Ancak, şu anda öğretebileceğimiz iş alanında deneyim kazanmak için 20 yıl harcamış sayısız sivil toplum kuruluşu CEO’su ile konuştum. Karşılaştığımız sorunlar beklemek için düpedüz fazla büyük.

Bu ay, ülke genelinde okula başlayan milyonlarca gencin sosyal değişim yaratma potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için inanılmaz bir fırsatımız var. Gelecek nesillere, iyilik etme hedefleri için gereken araçları verelim.

İnsan Merkezli, Sistem Odaklı Tasarım

İnsan Merkezli, Sistem Odaklı Tasarım

Hem insan merkezli hem de sistem odaklı yöntemler, etkili bir tasarım yaklaşımında kendilerine yer bulabilir ve toplumsal sorunları aşmakta birlikte işlev görebilirler.

Jill Vialet, Birleşik Devletler’deki vekil öğretmen sisteminde ciddi problemler olduğunu uzun zamandır biliyordu. Okulların ve gençlik programlarının teneffüs ve oyun ortamları oluşturmalarına yardım eden bir kuruluş olan Playworks‘te kurucu ve CEO olarak görev aldığı yıllarda bu problemleri bizzat görmüştü.

Okul idarecileri acilen çözülmesi gereken, kalıcı bir probleme işaret etmişlerdi: Vekil öğretmen eksiği. Bir öğretmen hastalık sebebiyle gelemediği ve kayıtlı bir vekil öğretmen bulunamadığı durumlarda idareciler telaşla okuldan birini bulmak veya öğrencileri başka sınıflara dağıtmak zorunda kalıyorlardı. Bu da, genelde kötü öğrenim deneyimlerine neden olduğundan, okul personeli için lojistik bir kabusa dönüşüyordu. Pek çok okul daha fazla vekil öğretmen bulma ihtiyacı hissediyor, ancak bunu gerçekleştirebilecek zamanı bulamıyordu.

Birleşik Devletler’deki eğitim sisteminin vekil öğretmenliği yeniden düşünüp tasarlayabileceği ve tasarlaması gerektiği fikri Jill Vialet’in aklını kurcalıyordu. 2015 sonbaharında, bu problemin üstesinden gelmek için yeni bir tasarım yaklaşımını denemeye karar verdi.

Vekil öğretmen sisteminin nasıl çalıştığını öğrenip, okul bölgelerinin verilerini inceledi ve pek çok bölgede sertifika alıp programa dahil olmak için zaman ve emek harcamış çok sayıda kayıtlı vekil öğretmenin olduğunu şaşkınlıkla öğrendi. Ancak bu vekil öğretmenlerin yalnızca çok küçük bir yüzdesi düzenli olarak ders veriyordu, geri kalanlar ise ya bazen ders veriyor veya hiç vermiyorlardı. Sorunu “vekil öğretmen eksiği” olarak tanımlamak meseleyi basite indirgemekti. O hâlde vekil öğretmen ihtiyacını bu kadar büyük bir havuzdan karşılamak neden bu kadar zor oluyordu?

Bu soruyu cevaplamak için, Jill Vialet ilk elden araştırmaya, tasarımın kimin için yapıldığını anlamaya ve yinelemeli-deneysel bir yaklaşıma önem veren insan merkezli tasarım yöntemlerine yöneldi. Vekil öğretmenlerle etnografik mülakatlar yaparak işe başladı. Hikâyeler iç açıcı değildi: Okulların kendilerine saygı duymadıklarını ve değer vermediklerini düşünüyorlardı, okullarda ne topluluktan ne de diğer vekil öğretmenlerden destek aldıklarını hissediyorlardı.  Jill Vialet, “Vekiller en iyi ihtimalle en son akla geliyorlar, en kötü ihtimalle de alay konusu olarak görülüyorlar,” diyordu.

Mevcut vekil havuzu yeterince kullanılmadıkça ilk düşüncesi olan vekil sayısını artırmanın pek faydası olmayacağını anladı. Daha fazla vekil öğretmeni işe almak temel problemi, yani vekilleri bekleyen sistemi ve iş deneyimini çözmeyecekti. Bu nedenle, Jill bakış açısını değiştirdi, çalışmalarını okulların ve bölgelerin vekil öğretmenlere destek olmak için kendi yaklaşımlarını geliştirmelerine olanak tanımaya yöneltti.

Karmaşık toplumsal sorunlarla mücadele

Jill Vialet’in karşılaştığı zorluk (K-12 seviyesinde vekaleten öğretimi kadrolu öğretmenlerin yokluğunda yüksek eğitim kalitesi sağlayacak şekilde yeniden tasarlamak), son derece insani bir sorun olduğu gibi aynı zamanda karmaşık sosyal sistemlerle bütünleşik hâlde. Çözmeye çalıştığı problem, emsalsiz de değil. Örneğin eski bir Stanford d.school Civic Innovation Fellow’u olan Rita Nguyen, besleyici gıdaya erişimi Birleşik Devletler sağlık hizmetleri ve sağlık sigortası sisteminin bir parçası yapmak için çalışıyor. Bir başka eski üye olan Jae Rhim Lee ise cenaze endüstrisine ve köklü toplumsal beklentilere rağmen defin pratiklerini çevresel açıdan daha akılcı bir hâle getirmeye uğraşıyor.

Bu türden problemler, daha geniş kapsamlı güncel sorunları ele alırken insanları ve motivasyonlarını anlamayı da gerektiriyor. Mümkün olan en büyük faydayı sağlamak için muhtelif paydaşlardan ve kurumlardan oluşan bir ağa hangi noktadan etki edileceğini bilebilmek hayati önem taşıyor. Belirli bir sosyal sistemin sunduğu koşullarda çözümlerin kısa ve uzun vadedeki verimliliğini, yani bir araya gelerek söz konusu meseleyi var eden ve besleyen insani ve kurumsal tüm unsurları bilmek de bir o kadar önemli.

Bir tasarım yaklaşımı benimsemek

Tasarım yaklaşımının basit bir tanımı. (Kaynak: SSIR)

Tasarım yaklaşımı, çözülecek doğru problemi bulmaya ve problem çözümüne olduğu kadar problemin keşfine de yatırım yapmaya önem verir. Hem insan hem sistem düzeyindeki zorluklar için, eğer anlamlı bir değişime yol açmak istiyorsak hangi sorunların ele alınmaya değer olduğunu tespit etmeliyiz. Etkili çözümleri, ancak doğru problemi yorumlayarak üretebiliriz. Tasarım yaklaşımının çok basit bir tanımını verecek olursak, bir zorluğu anlamaya çalışmaktan başlayıp bu zorluk karşısında çözümler yaratmaya varmak denebilir.

 

Kademeli değişimden ziyade etkin çözümler üretmek için problemler karşısında yeni bakış açıları geliştirmemiz gerekir. Niceliksel ve niteliksel verileri bizi daha iyi fırsatlara yönlendirecek içgörüler kazanmak için analiz etmeliyiz. Yeni bakış açılarıyla, daha etkili çözümleri kavramsallaştırabilir ve üretebiliriz.

Tasarım yaklaşımı için bir şema. Bir proje sürecinde, dört kadrandan genelde noktalı çizgi ile gösterildiği gibi geçeriz. (Kaynak: SSIR)

Tasarım yaklaşımı için bir şema. Bir proje sürecinde, genelde dört kadrandan noktalı çizgi ile gösterildiği gibi geçeriz. (Kaynak: SSIR)

Bu anlamlandırma çalışması bir soyutlama eylemidir: Somut olandan (edinilmiş bilgi ve gözlemler) soyut olana (yeni bir bakış açısı) doğru hareket edip sonra yeniden somuta (yeni çözümler) döneriz. Bu soyutlama, görünürdeki belirtilere yüzeysel bir müdahaleye yönelmekten ziyade yeni ve anlamlı bakış açıları ile çözümler elde etmemize yardımcı olur. 

Problem keşfine vurgu ile soyutlama ihtiyacını birleştirdiğimizde bir tasarım yaklaşımı için yeni bir görselleştirmeye varabiliriz. (Bu Charles Owen’ın 1998 tarihli “Tasarım, Gelişmiş Planlama ve Ürün Geliştirme” adlı makalesinde ortaya koyduğu modelin bir uyarlamasıdır.)

Yaklaşımımız böylece her biri bir kadrana tekabül eden dört aşamaya bölünüyor:

1. Niceliksel ve niteliksel veri toplama (somut-anlama)

2. Bu veriden probleme dair yeni içgörüler ve bakış açıları elde etmeye yarayacak anlam çıkarma (soyut-anlama)

3. Bu içgörüleri yeni olanakları belirleme ve neyi hedefleyeceğinizin çerçevesini oluşturma (soyut-yaratma)

4. Bu olanakları yeni ürün, hizmet ve sistem çözümlerini kavramsallaştırıp inşa ederek kullanma (somut-yaratma)

Tasarım yaklaşımının cevaplamaya yardımcı olduğu dört ana soruyu (her biri bir kadranda) gösteren şema. (Kaynak: SSIR)

 

 

Bu aşamaların her biri için kullanabileceğimiz birçok araç ve teknik var. Bir ekibin hangi aracı seçeceği eldeki probleme bağlı. (Bazı tipik araçlara takip eden bölümlerde değineceğim.) Çalışmamızı biçimlendirmeye dört ana soru yardım edebilir: Neyi fark ediyoruz? Ne anlama geliyor? Nasıl ilerleyeceğiz? Peki, çözümümüz nedir?