Sistem Değişimi İçin Hikâyeyi Kullanmak

Çalkantılı zamanların üstesinden gelebilmek ve sistem değişimini teşvik etmek adına sektörler arası kolektif hikâye anlatıcılığına dair yeni yöntemler geliştirmeliyiz.

 

Liverpool’da, evsizler barınağı çalışanı yorgun bir kadın, yine uzun bir günün sonunda, başını ellerinin arasına alıyor. Adına çalıştığı sistem, hizmet etmekle yükümlü olduğu insanların işine yaramıyor ve o, bunu değiştirmek için kendini güçsüz hissediyor.

Katar’da bir grup göçmen işçi, kavuran güneş altında meşakkatle çalışarak Dünya Kupası’nın yeni stadyumunu inşa ediyor. Birazdan birkaç saat dinlenmek için pis ve aşırı kalabalık çalışma kampına geri dönecekler. Zorla çalıştırılan bu işçilerin ölüm oranları fazlasıyla yüksek.

Singapur’da bir grup biliminsanı, siyasetçi ve STK daha dayanıklı bir tarım sistemi kurmanın yollarını arıyor. Herhangi bir konuda uzlaşabilmek için çabalıyorlar.

Bu umutsuz senaryoların her biri, sistem değiştirmekte hikâyelere düşen role örnek teşkil ediyor. Hikâyeler sistemleri kurar, destekler ve yıkar. Hikâyeler; dünyayı, dünyadaki konumumuzu ve bunları değiştirme yeteneğimizi nasıl anladığımızı şekillendirir.

Kaotik dünyamızı anlamlandırmak için insanlar her zaman hikâyelere başvurmuştur. Atalarımız, kendileriyle ruhani denkliğe sahip olduğunu düşündükleri hayvanları öldürmek zorunda kaldıklarında, ölümü kabullenmek için mitler yarattılar. Tarımı icat ettiklerinde, aşılamayı yücelten ve varoluşun mevsimsel doğasını vurgulayan mitler yarattılar. Yerleşik hayata geçtiklerinde, şehirlerin üstünlüğünü telkin eden mitler yarattılar. Homo Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi kitabında Yuval Noah Harari’nin de belirttiği gibi; takip eden bütün medeniyetlerin kuruluşunda, hikâyeler hayati bir rol oynamaya devam etti.

Bugün içinde bulunduğumuz değişken ve istikrarsız zamana hızlı bir geçiş yaptığımızda, git gide daha çok insan, iklim değişikliği, eşitsizlik ve sağlık hizmetleri gibi çözülmesi şart sorunlara sistem yaklaşımı gerektiğini kabul ediyor. Sistem değişiminin işleyişi sistemik görmeyi (unsurlara, bağlantılara ve sistemlerin daha geniş kapsamlı amaçlarına bakmayı) ve sistemik hareket etmeyi kapsıyor. Hikâye ise, hem görebilmemize hem de harekete geçmemize yardımcı olmakta hayati bir rol üstleniyor.

Hikâyenin sistem değişiminin işleyişine katkı sağlayan birçok farklı özelliği var. Hikâye duygularımıza doğrudan ulaşan bir yol olduğu için karar alma mekanizmasında öneme sahiptir. Örüntülerden anlam yaratır. Toplulukları birbirine bağlar. Farklılıklar üzerinden empati kurmayı sağlar. Rasyonel zihinlerimizin anlayamayacağı şekillerde, mümkün olanı daha olası hissetmemizi sağlar. Bir sistemin değerlerini, zihniyetini, kural ve amaçlarını değiştirmekte hikâye temeldir.

Bu makale, sistem değiştirmek için bütün sektörlerin kullanabileceği, hikâye ve anlatının üç özelliğine dair bir alan rehberidir. Bu özellikler şunlardır: ışık olarak hikâye, tutkal olarak hikâye ve ağ olarak hikâye.

IŞIK OLARAK HİKÂYE

Hikâye geçmiş, şimdi ve geleceği aydınlatmaya, dolayısıyla değişim yollarına ışık tutmaya yardımcı olur.

Özellikle,

  1. Bir sistemdeki çatlak hatları vurgulayarak değişim için temel zemini hazırlar.
  2. Aykırılara ışık tutar ve işlerinin etrafından birleştirici bir anlatı inşa eder.
  3. İnsanların bugünkü davranış biçimlerini gelecek tasavvurlarını aydınlatarak değiştirir.

 

Çatlak Hatları Vurgulamak

 

“Demek bu büyük savaşı başlatan kitabı yazan küçük kadın sizsiniz.”

—Abraham Lincoln, Harriet Beecher Stowe’a hitaben.

1854 yılında Tom Amca’nın Kulübesi ilk yayınlandığında o senenin İncil satışlarını aşmıştı. Çoğunlukla “ilk çok satan” unvanının yakıştırıldığı bu kitaba talebi karşılamak adına matbaalar 24 saat çalıştı. Abolisyonist Harriet Beecher Stowe’un yazdığı kitap, ABD’de kölelere yönelik zalimliğin duygusal tasviri üzerinden, kuzeyde abolisyonist desteği canlandırırken, güneyde kölelik savunucularını daha da şiddetli kışkırtarak Lincoln’ü Amerikan İç Savaşı’nın ortasında o meşhur yorumu (doğrulanmamış olsa da) yapmaya sürükledi. Kitabın ırk meselesine yaklaşımı o zamandan beri eleştirilse de, sistemik önemi yadsınamaz.

Bugün, The Guardian’ın Modern Zaman Köleliği Mercek Altında (Modern-day Slavery in Focus) projesi gibi girişimler, kişisel hikâyeleri kullanarak kitleleri sistemik meseleler hakkında bilgilendiriyor ve çoğunlukla da bunların değişmesine ön ayak oluyor. 2013 Eylül’ünde yayınlanan Katar’da Dünya Kupası inşasında köle işgücü hikâyesini ele alalım. Gazeteciler zorla çalıştırılan göçmen işçiler arasında benzeri görülmemiş ölüm oranlarını gün yüzüne çıkarmıştı. 50 dereceyi bulan sıcaklıkta, içme suyundan mahrum bırakılarak uzun saatler çalışan işçiler günün sonunda pis ve aşırı kalabalık çalışma kamplarına tıkılmak zorunda kalıyordu.

 

Bugün, The Guardian’ın Modern Zaman Köleliği Mercek Altında projesi gibi girişimler, kişisel hikâyeleri kullanarak kitleleri sistemik meseleler hakkında bilgilendiriyor ve çoğunlukla da bunların değişmesine ön ayak oluyor. (Orijinal SSIR makalesinden alınan bu görselin kaynağı: Flickr)

Hikâye yayınlandıktan sonra FIFA Başkanı Sepp Blatter, Katar Emiri ile meseleyi görüştü ve ülke, işçi haklarında reforma gideceklerine dair söz verdi. Modern Zaman Köleliği ekibi hikâyenin takibini bırakmadı, kampanya genişledi ve 2016 Mart’ta Birleşmiş Milletler, göçmen işçi köleliğini sona erdirmesi için Katar’a 12 ay müddet tanıyan uyarıyı yayınladı. 2017’nin sonlarına doğru Katar hükümeti işçi hakları ihlalini durdurmak amacıyla yasalarını düzenlemeyi taahhüt etti. Katar’da köle işçiliğini sonlandırmanın önünde hala çok uzun bir yol olsa da, hikâyelerin aydınlatıcı gücü sistemik değişimi teşvik edebilmektedir.

Modern Zaman Köleliği Projesi şu açıdan sistemiktir: Projenin bahsettiği hikâyeler bireysel deneyimlerle sorunlara  neden olan faktörler ve önerilen çözümler arasında ilişki kurar. Savunucular sıklıkla, meselelerin insani boyutunu ön plana çıkarmak için, hikâye anlatıcılığında yakın plan portreleri kullanır.  Fazlasıyla kişisel olan bu hikâyeler her ne kadar çoğunlukla ilgi çekici olsalar da kamusal çözümler hakkında insanları sistemik düşünmeye yönlendirmezler. The FrameWorks Enstitüsü sosyal değişim için hikâye anlatıcılığında geniş bakış açıları kullanımına dair kapsayıcı bir rehber oluşturdu. Sistem yaklaşımı, kişisel hikâyeler ile şu tür soruların cevaplarını birleştirmek anlamına gelir: Soruna neden olan şartlar nelerdir? Daha geniş bir toplumsal düzlemdeki etkisi nedir? Yasa, mevzuat ve programları değiştirmek için bir ihtiyaç var mıdır? Bunu değiştirmek için kimler çalışıyor? Kolektif bir dahiliyet için fırsatlar nelerdir?

Etkileşimli hikâye anlatıcılığının artışı sistemik hikâye anlatıcılığını mümkün kılmaktadır. Medium’um “Hayalet Gemi” hikâyesi, 243 mülteciyi taşırken Akdeniz’de kaybolan gemiye ne olduğunu bulmak için okuyucuları arayışa dahil ederek sistemik ve bireysel olanı birbirine ördü. The New York Times’ın “Katrina’dan Sonra 10 Yıl” hikâyesi, katastrofik fırtınadan beri New Orleans’ın değiştiği yönlerin izini süren sistemik bir hikâyedir. İşçilerin tazminat hakları hakkındaki, ProPublica’nın ödüllü “Yaraya Tuz Basmak1” başlıklı etkileşimli hikâyesi sonucunda yeni bir kanun hazırlanır. Geniş bakış açılı yaklaşımlar, halkın sorumluluğu muhatabına daha uygun bir şekilde atfetmesini ve çözümler hakkında daha sistemik düşünmesini sağlar.

Bu alanda, teknoloji, katılımcı hikâye anlatıcılığının gitgide çoğalmasını mümkün kılıyor. Yeni Zelanda’da Biz Faydalanıcılarız adlı Facebook grubu sosyal devlet sistemindeki çatlaklara ışık tutuyor. Grup kendi resimlerini çizmeleri ve sosyal devlet sistemiyle ilgili kendi deneyimleri hakkında kısa öyküler yazmaları adına devlet yardımı alan sanatçılar için bir platform sunuyor. İnternet üzerinden yürütülen kampanya viral hâle gelip reklam panolarına bile sıçrayarak ülke genelinde bir tartışmayı alevlendirmişti.

Aykırılara Işık Tutmak

 

“Gelecek şimdiden burada— sadece eşit dağıtılmamış.”

—William Gibson

Sistem değişiminin bir diğer önemli parçası da inovasyon nişlerini desteklemektir. Bu sadece bir sistemdeki elemanları etkilemekle kalmaz, sistemdeki ilişkilerin doğasını, dolayısıyla sonucunda da sistemin amacını değiştirir.

Bu işin ana parçasını aykırılara ışık tutmak oluşturuyor: değişimi gerçekleştirmek için çalışmaya başlamış aykırı kişiler, öncüler ve kurum içi girişimcilere. Burada hikâyenin iki önemli rolü var. İlk olarak, sistemi değiştirenler hikâyelerini yayarak aykırıların profilini ve etkisini artırabilir. İkinci olarak ise, yenilikçi hareketlere hız kazandırarak, değişime dair birleştirici anlatı yaratmak amacıyla hikâyeyi kullanabilirler.

Reklam endüstrisine odaklanmış bir sistem değişimi organizasyonu olan The Comms Lab’de stratejimizin temelini, inovasyon nişlerini tanımlamak ve birleştirmek oluşturuyor. Bunu şöyle gerçekleştiriyoruz: endüstri genelindeki değişimin  “yeşil atışlarını” haritalandırıyoruz, endüstrinin amacı nasıl kapsadığına dair hikâyeler hakkında bilgilendirmeler hazırlıyoruz, amaç odaklı inovasyon hikâyelerini haritalandıran raporlar yayınlıyoruz ve endüstrideki yenilikçilerin hikâyelerini paylaştığı etkinlikler düzenliyoruz. Kişisel hikâyeleri kullanmamızdaki neden “sektörü derinden etkileyen amaç dalgası” (a wave of purpose disruption) olarak adlandırdığımız duruma kanıt yaratmak. Globalleşme ve dijitalleşme gibi önceki değişim dalgalarıyla arasında analojiler kurarak, şu anki dalganın endüstriye nasıl yayıldığını açıklıyoruz. Noktaları birleştirme ve etraflarında daha geniş bir anlatı yaratma işi endüstri içerisindeki değişim hareketini inşa etmek için elzemdir.

Aykırılara ışık tutmak ve yayılmalarını sağlamak diğer birçok sistemik girişim için esastır. Örneğin, The Finance Innovation Lab, finans alanında geliştirilen alternatif model ve fikirler hakkında farkındalık yarattığını belirtirken, Tech for Good Global sosyal etki için kullanılan teknolojiyi aydınlatıyor.

Geleceği Aydınlatmak

 

“Kaderimiz yıldızlarda değil kendi içimizde yatar.”

—William Shakespeare

Sistem değişimi alternatif geleceklere ait ilgi çekici bakış açılarını resmetmeyi içerebilir. İnsanların duygusal ve entelektüel ilgilerini uyandıran, sürükleyici gelecek senaryoları yaratmakta hikâyeyi kullanabiliriz.  Bu yaklaşım mümkün olanı daha olası hissettirir, bir sistemin amaçlarını ve zihniyet yapısını sorgulayan yeni bakış açıları getirir, kural ve işleyişlerin dönüşümüne imkân tanır.

Gelecek senaryoları —Ütopya, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Bıçak Sırtı ve benzerleri — bizi yüzyıllardan beri eğlendirmektedir. Giderek daha çok insan, bugünkü davranış biçimlerini değiştirecek gelecek tasavvurları oluşturmak için hikâyenin yaratıcı kapasitesini kullanmaya çalışıyor. BBC’nin 2017 yapımı Carnage’ını ele alalım. Film, Simon Amstell’in veganlık hakkında hazırladığı bir sahte belgesel (mockumentary). Hikâye 2067’de, et, yumurta ve süt ürünlerinin yasadışı olduğu ve gençlerin büyükanne ve büyükbabalarının  “etçil” geçmişlerine göz yaşı döktükleri bir dünyada geçiyor. The Independent gazetesinin televizyon eki yazarı; “Vegan değilim ama Carnage’ı seyrettikten sonra vegan olmam gerektiğine daha da emin oldum” derken bir başka eleştirmen de filmin “veganizmi kibirliden ziyade iyimser bir şekilde gösterdiğini” yazdı.

Sistem değişimini uygulayanlar bu tür örneklerden giderek daha da fazla ilham alıyor. Kâr amacı gütmeyen ve sürdürülebilirlik üzerine çalışan bir kurum olan Forum for the Future’dan Charlene Collinson, hikâyenin, insanlara bugünkü davranışlarının geleceklerini şekillendirdiğini anlamalarındaki rolü üzerine yıllarca düşündü. Bir röportajda Collinson birçok senaryonun “kuru ve normatif” olduğunu belirtiyor. “Daha kapsayıcı2 deneyimler yaratmak için gelecek verilerini nasıl kullanabileceğimizle ilgileniyorum. İnsanlar duygusal bağ kurunca bir şey oluyor ve bir anda durumun çocuklarıyla ilgili olduğunu fark ediyorlar.”

Tiyatrodan ödünç aldığı teknikleri kullanan Collinson, arketip ve betimlemeler gibi hikâyeyi oluşturan öğeler aracılığıyla, katılımcıların içgüdüsel olarak gelecek tasarlamalarına yardımcı oluyor. Örneğin, tiyatro alanında öncü isimlerden Annette Mees ile çalıştığında, Singapur’da bir tarım konferansında, kapsayıcı bir deneyim ortamı yaratarak, katılımcıların 2030 Nobel Ödülleri Komitesi’nde yer aldıkları bir senaryo simüle ettiler. Collinson, bu deneyimin oyunbazlığı sayesinde insanların hayal etmeye mani engellerinden nasıl kurtulduğunu açıkladı.

Gelecek odaklı düşünceyi ve yaratıcılığı buluşturma tekniği yaygınlaşmaya devam ediyor. 2017 Oxford Futures Forum, senaryo planlama teorisi ve pratiği ile sanat, edebiyat, tasarım ve transmedyayı bir araya getirmeye odaklandı. Organizatörlere göre bu yaklaşım, hem yeni seyircileri senaryo üzerinde çalışmaya yönlendiriyor hem de yeni davranış biçimlerini harekete geçiriyor.

TUTKAL OLARAK HİKÂYE

Hikâye aynı zamanda, empati ve uyum aracılığıyla komünite geliştirmek için de bir araç. İnsanların farklılıklar üzerinden birleşmesini ve grupları, organizasyonları, hareketleri bir arada tutan anlatılar oluşmasını mümkün kılar.  

Empati aracılığıyla komünite inşa etmek

 

“Biz insanlar yalnız hayvanlarız. Ömrümüz daha az yalnız olmak için çabalamakla geçer. Eski yöntemlerimizden biri de dinleyiciye şunu söyletmek -ve hissettirmek- için yalvaran hikâyeler anlatmaktır: ‘Evet, olması gereken bu, yahut en azından benim hissettiğim bu. Düşündüğün kadar yalnız değilsin.’”

—John Steinbeck

Hikâye empatiyi doğurur. Başka biri olmanın nasıl hissettirdiğini anlamak için sahip olduğumuz en iyi araçtır. Sistem değişimi, çoğunlukla, bir sistemin amaçlarını gözden geçirmek ve değiştirmek için farklı konumlardaki aktörleri bir araya getirerek farklılıklar arası iş birliği oluşturmayı içerir. Ticari balıkçılık firmalarının yöneticileri, çevreci aktivistler, bankacılar ya da adil-finans (fair-finance) kampanyacıları gibi grupları bir araya getirirken hikâyenin empatik özelliği hayati değer taşır. Çok farklı insanların, ortak değerlerini keşfetmelerine ve birbirleriyle profesyonel ilişkiden öte, insan oldukları için ilişki kurmalarına imkân tanır. Sistem değişimi alanında danışmanlık hizmeti veren Systems Studio’nun kurucusu Rachel Sinha şöyle diyor: “Sistem değişikliği çok kişiseldir ve doğduğunuzda size verilen gözlükler hakkında düşünmenizi sağlar. Sistemi değiştirmek için gözlüklerinizi değiştirmeli ve dünyayı başka insanların bakış açısından görmelisiniz. Hikâye bunu yapmanıza yardımcı olur.”

Sistemler konusunda tecrübeli David Stroh’un da bir röportajında söylediği gibi, bir sistem hakkındaki bireysel hikâyeleri paylaşmak, ortak sistemler üzerine yeni bakış açıları geliştirilmesine yardımcı olabilir. “Kör adam ve filin hikâyesindeki gibi. Herkes sadece filin kendisine ait parçasını görür. Bireysel hikâyeleri görürler ve kendilerine neyin doğru olduğunu söylerler. Bunları paylaşmak, daha yaygın ve doğru bir kolektif anlatı yaratmalarına yardım eder. Gerçekliğin ortak bir resmini ortaya çıkarmalarını mümkün kılar.”

Bu işin arkasında yoğun bir zanaat vardır ve bu zanaat farklı yöntemlerle uygulanabilir. Yaygın kullanılan prensipler arasında şunlar sayılabilir: genellikle marjinalleştirilmiş insanların, hikâyelerini paylaşırken rahat hissedecekleri güvenli fiziksel ve duygusal mekân yaratmak; insanları dinlemek ve duyulmalarını, saygı görmelerini sağlamak; farklı türdeki insanlardan hikâye çıkmasını sağlayacak farklı yaratıcı çalışmalar ya da hikâye yönlendiricileri kullanmak.

Empati uyandırmak için hikâye kullanımı insanları aynı odaya toplamayı gerektirmez. Bazen, bir sistem değiştiricisi, aracı rolünü de üstlenebilir. Lankelly Chase Vakfı’nın başkanı Julian Vorner “Tıkanmış sistemlerde insanların birbirleri hakkında katı görüşleri vardır” diyor. Vakfın beraber çalıştığı bir toplulukta, aileler ve sosyal hizmetler arasında uzun süredir anlaşmazlık yaşanıyormuş. Ebeveynler için sosyal hizmet görevlileri çocuklarını onlardan ayıran insanlarken, sosyal hizmet görevlileri için de ebeveynler uzlaşılmaz, yüzlerine kapıyı çarpan düşmanlarmış. Corner, “İş çıkmazdaydı” diyor. Hibe verdikleri kişilerden biri, hem aileler hem de sosyal hizmet görevlileriyle konuşur ve aslında iki tarafın da aynı sonucu istediklerini keşfeder. Taraflar arasında bu hikâyeleri paylaşmak iki grubun bir araya gelmesini ve beraberce yeni bir hizmet yaratmalarını sağlamış. Fakat, Corner’ın da uyardığı üzere, “Sistemin geri kalanının çoğu hala eşdeğer anlatılara tutunuyor, bu durumda da ters düşen anlatılar arasında aracılık her seviyede yapılmalıdır.”

Uyum aracılığıyla komünite inşa etmek

 

“Bütün geniş ölçekli insan işbirlikleri —modern devlet, orta çağ kilisesi, kadim bir şehir ya da arkaik bir kabile, fark etmez —sadece insanların ortak hayal güçlerinde var olan ortak mitlere kök salmıştır.”

—Yuval Noah Harari

Hikâye, sistem değişimi için esas olan grupların ve hareketlerin inşa edilmesinde uyum yaratıcısı rolünü oynar. İnsanları topluluklardan ayrıştırır.

Benim de kurucu ortaklarından olduğum Point People ve Lankelly Chase tarafından yürütülen Sistem Değiştiricileri (System Changers) programı bu fikri mikro ölçekte örneklendirir. Bu program; evsizlik, bağımlılık, akıl sağlığı ve aile içi şiddet üzerine saha çalışanlarının sisteme katkıda bulunması ve sistem değişimi yaratabilmesini mümkün kılar. Programa katılan ilk grubu Manchester’daki People’s Museum’a   götürdükten sonra katılımcılardan biri kendini şöyle ifade etmişti: “Kadınların seçme hakkı savunuculuğu gibi hareketleri biliyor olsam da değişimin gerçekten de mümkün olabileceğine dair farkındalık kazandım.” Başka hareketler hakkında hikâyeleri duymak, bu katılımcının, parçası olduğu yeni grubu da bir hareket olarak görmesini sağladı; dolayısıyla kendisi de uzun vadeli sosyal hareketler tarihinin bir parçası konumuna geldi.

Yeni Ekonomi Organizatörleri Ağı (New Economy Organisers Network) da benzer bir yaklaşımı kullanarak Mücadele Hikâyeleri (Stories of Struggle) programını yarattı. Bu program, Birleşik Krallık’ta değişim için, sosyal adalet üzerine çalışan insanların işlerini daha geniş bir tarihi bağlama oturtmalarına yardım ediyor.

Geçmişteki toplumsal hareketlerin hikâyeleri, sistemik değişim için çalışan insanların yaptıkları işleri daha geniş bir tarihi bağlamda konumlandırmalarına yardımcı olabilir. (Bu görsel orijinal SSIR makalesinden alınmıştır.)

Deneyimli organizatör Marshall Ganz’in öncüsü olduğu kamusal anlatı işinin merkezinde bireylerin kişisel hikâyeleri ile topluluğun hikâyelerini birleştirmek yatıyor. Finans İnovasyonu Laboratuvarı’nın (Finance Innovation Lab) kurucu ortağı ve New Economy Organizers Network (NEON)’un eğitim yöneticisi Charlotte Millar bir röportajında Ganz’ın yaptığı işin kendi liderlik gelişimiyle nasıl bütünleştiğini şöyle anlatmış: “Toplumsal hareketler yaratılırken, kendiniz, komüniteniz ve acilen harekete geçilmesi gereken meseleler hakkında ilgi çekici bir hikâye kaleme almak esastır. Toplumsal hareketler, ortak bir hikâye olmadan varoluş nedenlerine dair bir anlatıdan mahrum ve üyeleri arasında aidiyet hissi oluşturmakta başarısız kalırlar.”

Toplumsal hareket stratejisi geliştirme ve araştırma kurumu olan Ayni Enstitüsü (The Ayni Institute), hareketlerin DNA’sından bahsederken hikâyenin merkezi konumunu vurgular. Hem uyuma hem de ortak liderliğe imkân yaratan, ipleri sıkı tutarken fırsat da tanıyan bir yapı geliştirmenin önemini anlatır. Tech for Good Global bu yöntemi benimsetmekle uğraşıyor. Londra buluşmaları şu anda 6000 üyeye sahip ve Manchester, Cambridge, Birmingham, Bath, Bristol ve Glasgow üzerinden İngiltere’de yayılıyor. Kurucularından Cassie Robinson grubunun “ortak dili ve anlayışı teşvik etmek” istediğini belirtiyor. Bunun gerçekleşmesi için de şu soruyu soruyor: “Yeterli uyumu yaratan ve farklı mekânların kendi versiyonlarını geliştirmesine olanak sağlayacak en yalın hikâye nedir?”

Artık hikâyelerin bize pasif bir şekilde miras kaldığı bir dünyada yaşamıyoruz. Her gün daha çok hikâye yaratıyor ve hikâyelerimizi paylaşıyoruz. Toplumsal hareketleri inşa edenler olarak işimiz; yapı ve açıklık arasındaki doğru uyumu yakalamak, toplulukları oluşturacak hikâyeleri yaratmak ve diğerlerini de, daha fazla pay sahibi yaparak, kendi hikâyelerini yazmaya teşvik etmektir.