“Çoklu-Çözüm” Yönteminin Büyüsü

“Çoklu-Çözüm” Yönteminin Büyüsü

Sektörler arası iş birliğinin kilidini açmak için altı ilke ve uygulama.

Japonya’da üretim tesisleri, havayı temizleme, şirket kafeteryalarına sebze sağlama ve soğutma için enerji kullanımını azaltma amaçlı “yeşil perde”(sarılıcı/tırmanıcı bitkilerden oluşan canlı bir panel) kullanmaktadır. İngiltere’de, okula yürüyerek gitmeyi teşvik eden bir program, çocukluk döneminde fiziksel aktivitenin azalmasıyla savaşırken diğer yandan da, trafik ve neden olduğu sera gazı emisyonlarının azalmasını sağlıyor. İspanya’da, genç gönüllülerin ve ailelerin oluşturduğu gıda hasadı programı ise gıda israfı, açlık ve sürdürülebilirlik meselelerine odaklanıyor.

Bunlardan her biri “çoklu-çözüm” (multisolving) olarak adlandırdığım şeyin gerçek hayattan örnekleridir. Çoklu-çözümlerde insanlar, birden fazla sorunu aynı zaman dilimi içerisinde ve tek bir finansman kaynağıyla çözmek için uzmanlıklarını, fon kaynaklarını ve siyasi iradelerini birleştirirler.  Bu, içinde bulunduğumuz karmaşık, birbiriyle bağlantılı sosyal ve çevresel zorluklar çağında sergilenecek anlamlı bir yaklaşımdır. Ancak, birçok sorunu tek bir seferde ele alan projeleri hayata geçirmek için en iyi formül nedir?

İklim değişikliği meselesinin çözümüne yardımcı olmak için sistem analizi yöntemini kullanan Climate Interactive, kısa bir süre önce iklim ve sağlık meselelerine çoklu-çözüm getiren bir yıllık çalışmasını tamamladı. Buradan, her koşula uygulanabilecek bir tarif olmadığını öğrendik ama üzerinde çalıştığımız projelerde tekrar tekrar ortaya çıkan üç çalışma ilkesini ve üç uygulamayı belirleyebildik.   

Dahası, sektörler arası iş birliğinin gücüne erişmek isteyen herkes bunları benimseyebilir.

Üç İlke

Çoklu-çözümlü projeler (ölçeği, sektörü ve gelişim aşamasından bağımsız) şu üç ilkeye bağlı kalma eğilimini gösteriyor:

1. Herkes önemlidir, herkese ihtiyaç vardır. Herkesin birbiriyle ilişkili olduğu bir dünyada, herkes sağlıklı olana kadar kimse sağlıklı değildir. Herkes özgür olana kadar kimse özgür değildir. Sağlık sistemlerinin temasta bulundukları herkese hizmet etmesi gerektiğini vurgulayan bu yaklaşım, çoklu-çözümün en cüretkar  ve karşı kültürel yönlerinden biridir. Önemli bir meselede “kazanmak” için “ortak fayda” arayışından daha derine iner; mesela, iş imkânları yaratarak temiz enerji kaynakları için daha fazla oy toplamak gibi. Çoklu-çözüm yaklaşımını benimseyenler, işçilerin refahının ve küresel iklimin korunmasının esas teşkil ettiğine vurgu yapar. Sorunları birlikte ele almak için bakış açılarını, deneyimleri, bilgiyi ve uzmanlığı birleştirmemiz gerekir. Uzmanlar ve vatandaşlar, sağlık görevlileri ve enerji alanında çalışanlar, seçilmiş yetkililer ve savunuculuk önderleri; herkes gereken çözümlerin bir parçasını elinde tutar.

2. Zorlu sorunları bütünleşik bir şekilde ele alarak başarıya ulaşabiliriz. Çoklu-çözüm yaklaşımını benimseyenler sorunların tek tek değil, birlikte çözülmesinin daha kolay olabileceğini hayal etmeye cesaret ederler. Sorunları daha küçük birimlere parçalamayı istemek doğal olsa da, çoklu-çözümün dehası birtakım müdahalelerin sorunları tek bir seferde nasıl çözdüğünü görmekte yatar. Japonya’da yenilikçi çözümler geliştirenler, Fukushima felaketinden sonra yaşanan enerji krizine, fabrika binalarını soğutarak enerji tasarrufu yaratan ve aynı zamanda şirket kafeteryalarına taze yiyecek sağlayan verimli, bitkisel perdelerle çözüm ürettiler. Hayalleri; enerji, sağlıklı gıda, ekonomi ve üzerine kurulmuştu.

3. Büyük çözümler küçük başlar; büyüme, öğrenme ve ilişki kurmadan doğar. İncelediğimiz projeler; ilişkilere, şansa dayalı bağlantılara ve ilham anlarına dayanan kendine özgü yollar aracılığıyla etki, bütçe ve ortaklıklar içerisinde büyüdü. Ama bu öngörülemeyen süreçlerin altında her proje, temelde, deneme, öğrenme ve etki dökümantasyonu ile ilişkilenmişti. Olası hikâyeler ile örülmüş bu ölçülebilen etkiler, çoğunlukla işe yeni ortak, sektör ve kaynakları çeken unsurları oluşturuyordu.

Üç uygulama

Kaynağını bu üç ilkeden alan benzer pratiklerin, çoğu zaman tekrarlar ve aylar ya da yıllar süren tekrar büyüme süreçlerinden geçerek, çoklu-çözüm yaklaşımını benimseyenler tarafından kullanıldıklarını gördük.

1. Dahil etme. Zorlu sorunları çözme girişiminde (ne kadar zeki ya da çalışkan olursanız olun), kendi başınıza ya da sizin gibi düşünen insanlar ile çalışarak gelişim kaydetme ihtimaliniz düşüktür. Ulaşım planlamacılarının sağlık uzmanlarını ekiplerine davet ettiklerini, şehir planlamacılarının çocuklarla beraber çalışarak güvenli okul yolu tasarladıklarını ve enerji uzmanlarının verimliliğini artırdıkları binalarda çalışanlara danıştıklarını gözlemledik. Sektörler arasında ortaklık gerektirecek bir projeye başlıyorsanız, yıllar geçtikçe, başta hiç hayal etmediğiniz insanlarla ve sektörlerle çalışacağınızı beklemelisiniz. Çoklu-çözümün önderleri, büyüme ve değişmeye götürecek rehberliği sağlayan yeni ortakları ve fikirleri sıcak karşılarken projenin ana vizyonuna da güçlü bir şekilde tutunmaya devam ederler.

2. Öğrenme ve dökümantasyon. Çoklu-çözüm projeleri öğrenmeye yatırım yapar ve bazen yön değiştirerek de olsa öğrendikleri üzerinden hareket ederler. Ölçüm sonuçlarının yöntemi ne olursa olsun, çoklu-çözüm projeleri etkilerini belgeler ve geniş alana yayılan faydanın ölçümünü yaparlar. Örneğin,  daha önce sözü geçen okul yolu programı; okula yürüyen çocukların ve araba yolculuklarının sayısını, trafik sıkışıklığını, aile başına düşen ulaşım giderini ve çocukların sağlık ve refahını ölçümlemiştir.

3. Hikâye anlatıcılığı. Mümkün olanın ve başarılanın hikayesini anlatmak, özellikle de bu hikâyeler projenin farklı faydaları hakkında veriler içeriyorsa, çoklu-çözüm çabalarına yeni partner ve kaynaklar sağlar. Warm Up New Zealand’ı (Isın Yeni Zelanda) ele alalım; soğuk ve rüzgar alan konutlar yüzünden hastalık riski taşıyan konut sakinlerinin evlerinde enerji verimliliği artışı sağlayan bir proje. Bu proje, enerji ve işe odaklanarak başladı ama akademik araştırmacıların oluşturduğu bir ekip kamu sağlığına dair faydalarını belgelendirerek sağlık departmanlarını ve hekimleri iş birliğine katılmaya teşvik etti.

Bu üç uygulama, projelerin birden fazla tur yaparak döndüğü doğal bir akışı oluşturur.

Görselin orijinali, yazar Elizabeth Sawin tarafından çizilerek SSIR makalesinin İngilizce aslında yayınlanmıştır.

Zorlu sorunlardan oluşan bir kümeyle başlayıp yukarıda sözü geçen üç ilkeyle yönlendirilen çoklu-çözüm projeleri, sürekli olarak yeni ortakları, öğrenmeyi ve sonuçları dökümante etmeyi sıcak karşılayan, mümkün olanın anlatısını yaratan tekrara dayalı bir süreç üzerinden, bilgelik, etki, kaynak ve  ortaklıkların genişliği bakımından yayılarak büyür.

Bu çoklu-çözüm ilkelerinin ya da araçlarının hiçbiri tek başlarına devrim niteliği taşımaz. İşlemek için yeni uygulamalara ya da en gelişmiş tekniklere ihtiyaç duymazlar. Çoklu-çözümü benzersiz kılan şey, bu ilkeleri ve uygulamaları büyük sonuçlar yaratmak için, zamana yayılarak bir araya getirmesidir.

Çoklu-çözüm için son malzeme, en önemlisi olabilir: cesaret. Özellikle güçlü, uzman liderlere ve hızlı sonuçlara önem veren kültürlerde bu yöntemi benimsemek cesaret gerektirir. Çoklu-çözüm; zorlu bir sorunla başlayıp diğer sorunları da baştan ele almak; marjinalleşmiş grupların haklarının başka bir amaç için geliştirilmiş bir stratejiden ziyade onlar için önemsemek; uzman statüsünü bir kenara koyup başkalarının bilgisine güvenmek ve insanların toplumu ve Dünya’yı iyileştirmek için birlikte çalışabileceğine ve çalışacağına inanmaya cesaret etmektir.

Araştırmamızdan çıkan iyi haber ise; karşılaştığımız zorlukların karışık doğasının, cesarete en çok ihtiyaç duyduğumuz anda onu çağırıyor olmasıdır. İnatçı sorunlar basit, semptomatik çözümlere direndiğinde, insanlar başka şekillerde beraber çalışmanın yollarını bulmak için kalplerini ve zihinlerini birleştiriyor, kalıcı bağlantılar kuruyor ve yeni çözümleri mümkün kılıyor.

 

Sosyal İnovasyonu Yeniden Keşfetmek

Sosyal İnovasyonu Yeniden Keşfetmek

Sosyal girişimcilik ve sosyal girişim, dünyayı geliştirmeye çalışanlar için popüler bir buluşma noktasına dönüştü. Bu iki kavram olumlu anlamda kullanılmakla beraber, toplumsal değişimi, hakim olduğu tüm alanlarda anlatma ve yaratma konusunda yetersiz kalıyor. Makalenin yazarları, sosyal inovasyonun, bunu gerçekleştirmek için daha iyi bir araç olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca, günümüzün yenilikçi toplumsal çözümlerinin, neden kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, kamu ve ticari işletmeleri ayıran geleneksel sınırları kestiğini de açıklıyorlar.

2003 yılının ilkbaharında, Stanford Graduate School of Business’ta bulunan Sosyal İnovasyon Merkezi, Stanford Social Innovation Review’ü (Stanford Sosyal İnovasyon Dergisi) yayınladı. İlk  “Editör Önsözü’müzde” sosyal inovasyon; “toplumsal ihtiyaç ve sorunlara yeni çözümler getirme, destek sağlama ve yaratma süreci” olarak tanımlandı. Aynı manifesto, yayının sosyal inovasyona yönelik özgün yaklaşımını da şöyle tanımlıyordu: “sınırları ortadan kaldırarak kamu, özel sektör ve kâr amacı gütmeyen sektörler arasında arabuluculuk yapan bir diyalog.”

Son 20 yılda, ticari fikirlerin ve uygulamaların, kâr amacı gütmeyen kuruluşlara ve kamu çalışmalarına uyarlanmasında bir patlama yaşadık1.  Bunun yanı sıra; kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal yurttaşlık (corporate citizenship) ve sosyal sorumluluğu ön planda tutan iş modeli çerçevesi içerisinde, şirketlerin, toplumsal değer yaratma amacını üstlenmelerini de izledik. Sektörler arası değiş tokuşun artığının bir göstergesi olarak, “sosyal” kelimesinin özel sektör kavramları ile birleşerek; sosyal girişimcilik, sosyal girişim ve tabii ki favori kavramımız sosyal inovasyon gibi yeni terimlerin çoğalarak türemesine tanık olduk.

Sosyal inovasyonun, kalıcı toplumsal değişimi anlamak -ve üretmek- için en iyi yapı olduğunu iddia ediyoruz. Daha açık ve net olabilmek adına, sosyal inovasyonun anlamını şöyle tanımlıyoruz: Toplumsal bir soruna yönelik geliştirilen, mevcut çözümlerden2 daha etkin, verimli, sürdürülebilir ya da adil olan ve yaratılan değerin bireylerden önce bir bütün olarak topluma kazandırıldığı yeni bir çözüm.

Örneğin, sosyal inovasyonun özünü ele alalım: mikrofinans (geleneksel finansal sisteme erişimi olmayan yoksul bireylere kredi, tasarruf, sigorta ve diğer finansal hizmetlerin sağlanması). Mikrofinans, yaygın ve kontrol edilmesi zor olan yoksulluk sorunuyla mücadele eder: Milyarlarca insan, yoksulluktan kurtulmalarını sağlayacak faaliyetlere yatırım yapacak sermayeye erişemedikleri için, geçim sıkıntısı döngüsünde sıkışıp kalıyor. Mikrofinansın genel etkisi ve faydasıyla ilgili sorulara rağmen, birçok insan, mevcut çözümlerden2 daha etkili, verimli, sürdürülebilir ve adil olduğuna inanıyor. Bunun yanında, istisnalar olsa da, mikrofinans kurumları tarafından yaratılan finansal değerin büyük bir kısmı bireysel girişimciler ya da yatırımcılardan ziyade yoksullara ve kamuya fayda sağlıyor.3

Bu makalede, sosyal inovasyon tanımımıza nasıl vardığımızı ve bunun sosyal girişimcilik ile sosyal girişim gibi terimlerden neden daha yararlı olduğunu düşündüğümüzü açıklıyoruz. İlerleyen bölümlerde; sektörler arasında paranın, fikir, değer, rol ve ilişkilerin serbest akışının çağdaş sosyal inovasyonu nasıl körüklediğini anlatıyoruz. Son olarak; sektörler arasındaki engelleri ortadan kaldırmaya devam etmenin yollarını ve bu sayede çağımızın kritik toplumsal sorunlarına yeni ve kalıcı çözümler getirmeyi öneriyoruz.

Sosyal Girişimcilik ve Sosyal Girişimde Sınırlar

2006 yılında, Norveç Nobel Komitesi, Nobel Barış Ödülü’nü mikrofinansın öncüleri Muhammed Yunus ve Grameen Bank arasında eşit bir şekilde bölüştürdü. Sosyal girişimciliğin savunucuları, Yunus’un başarısını kutlarken, onun gibileri nasıl tanıyıp destekleyeceklerini anlamaya yönelik uzun süredir devam eden çabalarını ikiye katladılar. Bu sırada, sosyal girişimin savunucuları (toplumsal fayda sağlayan kuruluşlarla ilgili alanlarda çalışanlar) Grameen Bank gibi kendi kendini idame ettiren ve toplumsal fayda sağlayan kurumların nasıl tasarlanacağını, yönetileceğini ve finanse edileceğini anlamaya çalışıyorlardı.

Ancak Yunus’un geliştirilmesine yardım ettiği ve Grameen Bank’ın sunduğu sosyal inovasyon, mikrofinanstır. Mikrofinansın, Muhammed Yunus ve Grameen Bank ile birlikte dikkate alınmayı hak ettiğine inanıyoruz. Sadece kişi veya kurumdan ziyade, inovasyonun kendisine odaklanarak, bu alandaki mekanizmalar hakkında daha net fikir sahibi olabiliriz. Oxford İngilizce Sözlüğü bu mekanizmaları; olumlu bir toplumsal değişim ile sonuçlanan “sıralı olaylar dizisi” ya da “karmaşık bir süreçteki bağ[lantı] parçaları” olarak tanımlıyor.4

Sosyal girişimcilik ve sosyal girişim alanlarını daha yakından inceleyelim: Yakın bir alan olarak nitelendirilebilecek girişimcilik alanı gibi, sosyal girişimcilik de, yeni kuruluşları kuran bireylerin kişisel nitelikleri üzerinde odaklanır ve cesurluk, hesap verebilirlik, beceriklilik, hırs, dayanıklılık ve herkesçe kabul edilenin dışında hareket edebilme gibi özelliklere değer verir.5

Buna karşın, sosyal girişim alanı,  kuruluşlara daha çok odaklanır. Her ne kadar bazı çalışma alanları, toplumsal fayda amaçlayan kuruluşların yönetimi gibi daha geniş konuları ele alsa da, sosyal girişimler üzerindeki araştırmaların çoğu, ticari faaliyetlere, gelire ve geleneksel sosyal hizmet programlarına mali ve operasyonel destek veren kâr amaçlı girişimlere odaklanmaktadır.6

Sosyal girişimcilik ve sosyal girişim terimlerinin her ikisinin de kökü kâr amacı gütmeyen sektörde yatar. Bunun bir sonucu olarak da, etki alanlarını, kamu ve ticari şirketleri dolaylı bir biçimde ya da doğrudan dışında tutarak, kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla sınırlandırırlar.7 Konu üzerinde çalışan akademisyenler her ne kadar alanda hakim olan sosyal girişimcilik ve sosyal girişim kavramlarını yaygınlaştırmak için üstün çabalar harcamış olsalar da, emeklerinin konuyla ilgilenen gruplar ve fon verenlerin üzerinde çok az etkisi olmuştur.8

Sosyal girişimcilik ve sosyal girişim alanlarında neredeyse herkesin temel amacı toplumsal değer yaratmaktır (bu terimi daha sonra tanımlayacağız). İnsanlar bu alanları, daha büyük hedeflere ulaşmak için yeni yollar sunmaları sebebiyle benimsedi . Ancak bu alanların, bahsedilen hedeflere ulaşmak için tek ve kesinlikle her zaman en iyi yol olduğu söylenemez. Sosyal girişimciler elbette değerlidir; yenilikçi yol ve imkânları görürler, oturmuş kurumların isteksiz olduğu zamanlarda bile bu yeni yolları denemeye hazırdırlar. Girişimler de önemlidir çünkü inovasyonu mümkün kılarlar. Ama nihayetinde, inovasyon demek, toplumsal değer yaratmak demektir. İnovasyonu, sosyal girişimcilik ve sosyal girişimler dışında çalışan insanlar ya da kurumlar da getirebilirler. Özellikle, büyük ve yerleşik sivil toplum kuruluşları, işletmeler ve hatta devletler de sosyal inovasyonlar üretirler.

Buna ek olarak, sosyal inovasyon kavramı, kabul görmüş akademik literatürde, inovasyon kavramı üzerinden kurulmuştur. Girişimcilik üzerine yapılan araştırmayla kıyaslandığında, inovasyon üzerine yapılan araştırma, kavramlarını daha açık ve tutarlı bir şekilde tanımlamaktadır. Sonuç olarak, bu araştırma, toplumsal değişim yaratmanın yeni yolları hakkında bilgi oluşturmak için daha güçlü bir temel sağlar.9 Öyle ki, girişimciliğin en önemli figürlerinden biri olan Avusturyalı iktisatçı Joseph Schumpeter’ın bile girişimcilerle ilgilenmesinin tek nedeni inovasyondur. Klasikleşmiş eseri Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi’de, girişimcilikle ilişkilendirdiği “yaratıcı yıkım”; öncelikle, ekonomik büyüme için bir araçtır. Yenilikçi bir bakış açısı aracılığıyla, olumlu toplumsal değişim arayışının incelenmesinin avantajı, bu bakış açısının toplumsal değerlerin kaynağı hakkında agnostik olmasıdır. Sosyal girişimcilik ve sosyal girişim kavramlarından farklı olarak, sosyal inovasyon dendiğinde, sektörleri, analiz seviye ve süreçlerini (değişimin stratejileri, taktikleri ve teorilerini) keşfetmeye yönelik yöntemleri aşan bir kavramı düşünmeliyiz. Sosyal inovasyon, gerçekten de, daha fazla sosyal girişimciyi bulmayı ve eğitmeyi, bununla beraber onların oluşturdukları kuruluş ve girişimleri desteklemeyi gerektirebilir. Ancak, kesinlikle toplumsal meselelere çözüm üreten koşulların anlaşılmasını ve geliştirilmesini de beraberinde getirecektir.

İnovasyon Nedir?

Sosyal inovasyonu daha açık bir şekilde tanımlamak için, önce inovasyonun anlamına daha yakından bakmalı, sonrasında ise “sosyal”in ne ifade ettiğini incelemeliyiz. İnovasyon hem bir süreç hem de bir üründür. Bu doğrultuda, inovasyon kavramı üzerine akademik literatür iki farklı akıma ayrılmıştır. Bir akım, bireysel yaratıcılık, örgütsel yapı, çevresel bağlam ve sosyal ve ekonomik faktörler gibi inovasyon üreten örgütsel ve toplumsal süreçleri araştırır.10 Diğer akım ise inovasyona, yeni ürünler, ürün özellikleri ve üretim yöntemlerinde kendini gösteren bir sonuç olarak yaklaşır. Bu ikinci araştırma dalı, inovasyonun kaynaklarını ve ekonomik sonuçlarını incelemektedir.11

Bu alandaki uygulayıcılar, mevzuat geliştirenler ve fonlayanlar da, aynı şekilde, süreç olarak inovasyon ve sonuç olarak inovasyon arasındaki farkı göz önünde bulundururlar. Süreç açısından bakıldığında, inovasyon alanındaki uygulayıcıların, nasıl daha fazla ve iyi inovasyon üretileceğini bilmeleri gerekir. Benzer şekilde, mevzuat geliştirenler ile fonlayanlar da inovasyonu destekleyen bağlamların nasıl tasarlanacağını bilmelidir. Ve sonuç açısından bakıldığında da, herkes hangi inovasyonun başarılı olacağını önceden bilebilmeyi ister.

Bir sürecin ya da sonucun inovasyon olarak değerlendirilebilmesi için, iki kriteri karşılaması gerekmektedir: Bunlardan ilki yeniliktir: Her ne kadar inovasyonların mutlaka orijinal olması gerekmese de, kullanıcı, içerik veya uygulama için yenilik getirmelidir. İkinci kriter ise gelişimdir. Bir sürecin ya da sonucun inovasyon olarak değerlendirilmesi için, bunların mevcut alternatiflerden daha etkili ya da verimli olması gerekir. Biz bu gelişim listesine daha sürdürülebilir veya daha adil olanı da ekliyoruz.

Sürdürülebilir olmaktan kastımız, hem çevresel hem de organizasyonel olarak devamlılık sağlayabilecek, yani uzun bir zaman boyunca çalışmaya devam edebilecek çözümlerdir. Örneğin, petrol sondajı veya balıkçılık gibi doğal kaynak kullanımı ile yoksulluğa getirilen bazı çözümler, kısıtlı kaynaklar nedeniyle, doğal olarak sınırlandırılmıştır. Bir sosyal inovasyonun bu yönlerden sadece birinde daha iyi olması gerektiğini belirtmek için “veya” kelimesini kasten kullanıyoruz. Bazı tanımlar önemsiz ve küçük inovasyonları dikkate almazken, bazıları da marjinal ve radikal inovasyonları birbirinden ayırıyor.12 Biz, gelişimin boyutunu tanımımızın bir parçası olarak belirtmiyoruz. Bu tür yargıların son derece öznel olduğunu ve boyutun süregelen bir değerler kümesinde ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer inovasyon kavramları, yaygın olmayan ya da benimsenmeyen yaratıcı çözümleri dışlar. Halbuki, inovasyonların yaygınlaşma ve benimsenme süreçleri onları oluşturan süreçlerden ayrı tutulmalıdır. Dvorak klavyesi gibi bazı üstün ürünler, işlevsellikleriyle pek ilgisi olmayan nedenlerden dolayı yaygınlaşamamıştır.13 Benimsenen ve benimsenmeyen inovasyonlar arasındaki farkları açıklamak için, inovasyonun içerisine benimsenme ve yaygınlaşma özelliklerini yerleştirmeyen bir tanıma ihtiyacımız var.

Özetlemek gerekirse, dört farklı inovasyon unsurunu ayırt etmek gerekmektedir: Birincisi; teknik, toplumsal ve ekonomik faktörleri içeren yeni bir ürün ya da çözüm üretme ya da yaratma süreci. İkincisi; ürün ya da icadın kendisi -sonucu inovasyon olarak adlandırıyoruz. Üçüncüsü; daha geniş bir kullanım alanına yayılması için inovasyonun yaygınlaşması ya da benimsenmesi. Dördüncüsü; inovasyon tarafından yaratılan nihai değer. Bu akıl yürütme bize sosyal inovasyon tanımımızın ilk yarısını verir: Bir toplumsal sorun için üretilen, mevcut çözümlerden daha etkili, verimli, sürdürülebilir ya da adil yeni bir çözüm.  (Bir sonraki sayfada neyin toplumsal bir sorun olduğunu açıklıyoruz.)