Etki yatırımı demokratikleşiyor ve bundan marjinalleşmiş komüniteler de faydalanıyor.

Etki yatırımı demokratikleşiyor ve bundan marjinalleşmiş komüniteler de faydalanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki komünite yatırımıyla ilgili elde edilen ilk kapsamlı manzaraya göre, startup finansmanında çeşitlilik ve dahil etme artışta. Vakıflar ve etki yatırımcıları bu konuyu gözden kaçırmamalıdır.

Girişimcilik. Ekonomiyi besleyen yaratıcı enerji. Ayrıca derinleşen gelir uçurumunu ufaltmamıza yarayacak en etkili araçlardan biri. Ticari işletmeler uzun zamandan beri, en azından başlayabilecek kaynakları olanlar için, ekonomik hareketlilik ve refah yaratma amaçlı, bir yol sağlamıştır. Buna rağmen birçok yeni girişim, sermaye eksikliği yüzünden tükeniyor ya da yok oluyor. Bu; özellikle kadınlar, beyaz Amerikalılar haricindeki gruplar, kırsalda yaşayan girişimciler ve geleneksel modellere sahip olmayan sosyal girişimler için geçerlidir.

İstatistikler ortada: ABD’deki girişim sermayesi fonlarının üçte ikisi yalnızca üç eyalete ve bunların çoğu da beyaz erkekler tarafından yönetilen girişimlere gidiyor. Kadın yatırımcılar ve azınlıklar da melek yatırım ve banka kredisi ararken dezavantajlı konumdalar. Nüfusun büyük kısmını dışladığımız zaman hepimiz kaybederiz.

Söz konusu uçurumun nedeniyle ilgili açıklamanın bir kısmı insan doğasında yatıyor. Bize benzer insanları kayırmaya meyilliyiz (araştırmacılar bunu homofili olarak adlandırıyor). Kararları veren konumundaki kişiler, benzer sosyo-ekonomik arka plana sahip beyaz erkeklerse, sonuçlar fazlasıyla önceden tahmin edilebilir oluyor.

Bilinçsizce şekillenmiş önyargıların etkileriyle savaşmak yerine, onları dizginleyebilsek ne olur? Finansmanı sağlayan geleneksel eşik bekçilerini kaldırıp yatırım kararlarını topluma bıraksak ne olur? Finansmanı kimin vereceğini değiştirirsek, kimin alacağı da değişir mi?

Demokratikleşmiş finansman üzerine yapılan harika bir deney bu sorulara da ışık tutuyor. Federal ve eyalet yasalarındaki son değişiklikler, bütün Amerikalılara, inandıkları küçük işletme ve girişimlere yatırım yapma olanağını tanıdı. Şu ana kadar, yerel ya da kişisel değerlere bağlı olarak yatırım yapmaya yönlendiren dürtü, çok zenginler hariç herkes için zor bir karardı.

Jumpstart Our Business Startups (JOBS) yasasının son hükmü yaklaşık bir yıl önce yürürlüğe girdi ve daha şimdiden, girişimcilerin geleneksel eşik bekçilerini es geçerek; yatırım sermayesi için doğrudan müşterilerine, destekçilerine ve genel olarak topluma ulaşmasına olanak sağlayarak, fon manzarasını dönüştürmeye başladı.

Bu tür komünite temelli yatırımlar ekonomik ve profesyonel taahhütlere göre daha fazla niş alanlara, uzak kalan bölgelere ve küçük projelere fırsat tanıyabiliyor. Komünitenin, taahhüdü veren olarak, profesyonellikten yoksun kaldığı noktada ise bu yatırımlar, yerel zeka, empati, kapasite ve veri alışverişini sağlıyor.

Komünite Sermayesi 500

Arno Hesse ile beraber kurduğumuz, bir kamu faydası şirketi (Public Benefit Corp) olan investibule’da bu, tabandan gelen finansal devrim ile ilgili benzersiz bir görüş geliştirdik. Geçtiğimiz yıldan beri, bütün yatırımcılara açık – komünite sermayesi olarak adlandırdığımız- kitlesel fonlama teklifleri topluyoruz.

Komünite sermayesi, yaygın düzenlemeler, finansman türleri ve platformlarıyla ilgili geniş ve kapsayıcı bir görüş ile başladık. Bu, federal iş yasası kapsamında yürütülen öz kaynak, borç ve gelir paylaşımı tekliflerini, eyalet içi yasalarını (mümkünse) ve doğrudan gelen kamu tekliflerini kapsıyor. Ayrıca faizsiz krediler, ödüller ve “ön ödeme” fırsatları gibi tahvil harici yatırım araçlarını da içeriyor.

Net olmak gerekirse, banka işlemleriyle değil, 30’un üzerinde finansman platformundaki toplam tekliflerle ilgileniyoruz. Amaç, mal varlıklarından bağımsız bir şekilde, kişilerin inandıkları girişimlere yatırım yapma ve onları destekleme fırsatlarını keşfetmelerini kolaylaştırmak.

Finansmanın geleceğine dair bir fikir vermek açısından, yakın geçmişte, sitede 2016 Eylül ile 2017 Ağustos ortası arasında yer alan ilk 500 teklifi analiz ettik. Bunları Komünite Sermayesi 500 (KS500) olarak adlandıralım. Öğrendiklerimiz şöyle:

İşletmeler ve Coğrafi Çeşitlilik

KS500, işletmelerin enerjik bir karışımından oluşuyor. Teknoloji girişim sermayesi dünyasında hüküm sürerken, gıda ve içecekle ilgili girişimler, analiz ettiklerimiz arasında, hacim olarak, en uzakta kalanlardır. Perakende, sağlık ve bakım, tekstil, eğlence, ulaşım, medya ve müzik, eğitim ve hizmet odaklı işletmelerin hepsi bu karışımın bir parçasıdır.

investibule tarafından hazırlanan görsel, orijinal SSIR makalesinden alınarak Türkçe’ye çevrilmiştir.

Bu 500 girişim bir araya geldiğinde Amerikan yaratıcılığının tablosunu oluşturuyor. Bunlar, çok geniş çaplı bir endüstrinin parçalarıdır: merada yetişmiş sığır etinden, sırt roketine kadar uzanır. Aile şirketleri, kadınlar ve azınlıklar tarafından yönetilen girişimler, kooperatifler ve B Corp’lar da bu karışıma dahildir.

Geleneksel finansta olduğu gibi, ekonomik aktivitenin büyük kısmını bir avuç kıyı kenti temsil ediyor. Ama fonlar, Alabama, Wyoming ve Hawaii kıyıları dahil olmak üzere başka bölgeler arasında bölünüyor.

Küçük Çekler, Büyük Etkiler

 

investibule tarafından hazırlanan görsel, orijinal SSIR makalesinden alınarak Türkçe’ye çevrilmiştir.

İnsanlar bu işlere yatırım yapıyor. KS500’ün %68’i, Ağustos ayı ortası itibariyle asgari finansman hedefini ya da daha fazlasını başarıyla tutturdu. %12’sinin hala zamanı var. Bu rakamlar, melek yatırımcı ya da girişim fonu, hatta banka kredisi ararken çoğu işletmenin görebileceğinden çok daha iyi bir başarı oranını temsil ediyor.

KS500, 72.000’den fazla yatırımcıdan 52 milyon dolardan fazla para topladı (bu da fonlama kampanyası başına ortalama 161.000 dolar ve 234 yatırımcı eder). Teklifler, Kiva platformunda, 100.000 dolara kadar çıkan faizsiz düşük ölçekli kredilerden 1 milyon dolarlık hisseli kitlesel fonlar arasında değişiyor.

Açıkça görülüyor ki, komünite sermayesi, birçok yatırımcıdan gelen küçük bütçeli çekler aracılığıyla küçük işletmeleri ve girişimleri finanse ediyor. Bu çekler olmasaydı, bu tür girişimler geleneksel finansman çatlakları arasında kaybolup gideceklerdi.

Toplumsal Adalet

Veriler özellikle kadınlar ve siyahîler için umut vaat ediyor. Aslında komünite sermayesi, geleneksel önyargılı girişim sermayesi fonlarını alaşağı ediyor. Her ne kadar bir bütün olarak yetersiz temsil edilmiş olsalar da, KS500’de kadınlar ve azınlıkların sahibi olduğu işletmeler ortalamanın üzerinde bir performans sergiliyor: KS500’ün tümündeki %68’lik başarıyla kıyasladığımızda, kadın girişimcilerin %76’sı, azınlıkların ise %73’ünün başarılı bir şekilde fon topladığını görüyoruz.

investibule tarafından hazırlanan görsel, orijinal SSIR makalesinden alınarak Türkçe’ye çevrilmiştir.

Komünite sermayesi, Spotlight Girls kurucuları Lynn Johnson ve Allison Kenny gibi girişimcilere Kaliforniya merkezli Oakland’deki kız çocuklarının güçlenmesine yönelik programlarının ülke genelini kapsayacak kadar genişlemesinde yardım ediyor. Native American Natural Foods’a, Great Plains’e bufalolarını kazandırmasında ve Güney Dokata’nın Lakota halkına ekonomik canlılığı yakalamasında yardımcı oluyor. Ayrıca Century Partners’ın göz ardı edilmiş mahallerine Detroit canlılığını geri getirerek bölgenin sakinlerini ekonomik hayata katılmaya teşvik ediyor.

Spotlight Girls kurucuları Lynn Johnson ve Allison Kenny kızlarıyla birlikte. Spotlight Girls tarafından gönderilen fotoğraf orijinal SSIR makalesinde yayınlanmıştır.

Komünite sermayesinin ibresi toplumsal adalete doğru ve yalnızca doğru bağlantıları ile maddi güvenceleri olanlara değil, tüm insanlara hizmet eden bir finansal sistem kurmaya doğru kayıyor. Komünite üyelerine başarılarını (ya da duruma göre başarısızlıklarını) paylaşma imkânı sağlayan bu yeni finansman biçimi toplumların güçlenmesine, zenginlik oluşturmasına ve kârı yerelde tutmasına yardımcı olabilir.

Küresel Bir Fenomen

investibule’un verileri, kitlesel fonlamanın sözünü yerine getirerek, posta kodu, ten rengi ya da mezun oldukları okul ne olursa olsun, hak eden girişimcilerin sermayeye ulaşmasını mümkün kıldığına dair kanıtları çokluyor.

Bugüne kadarki en kapsamlı çalışma, PriceWaterhouseCoopers ve Crowdfunding Center tarafından yapıldı. Bağımsız Kadınlar (Women Unbound) adlı çalışmaları, Kickstarter ve Indiegogo da dahil olmak üzere dünyanın en büyük dokuz kitlesel fonlama platformundan 465.000 ödül tabanlı kitlesel fonlama kampanyasını analiz etti. Bu kampanyalar yeni ürün ya da iş geliştirmek için tohum  yatırımı arıyorlardı. Kampanyalar yatırım alanı dışında kalsalar da, destekçileri ve yatırımcıları motive eden dinamikler benzerdir.

Araştırmanın genelinde, kadınların önderlik ettiği kampanyaların erkeklerin önderlik ettiği kampanyalara oranla finansman hedeflerine ulaşmakta %32 daha başarılı oldukları görüldü. ABD’de kadınların başarı olanı %24 iken, erkeklerin başarı oranı %20. Ortalama en düşük finansman hedefi belirlemelerine rağmen kadın kampanyacılar bireysel destekçilerden daha yüksek teminat almayı başarmışlardır (kadınlar bir destekçiden ortalama 87 dolar alırken, erkekler 83 dolarda kalmaktadır).

Modeli Geliştirmek

Bireysel yatırımcıların ve komünitelerin hangi ölçüde yarar sağladığı henüz net olmasa da, eldeki ilk anekdot niteliğindeki bulgular bu girişimlerin iş imkânları yarattığını ve yatırımcılarla kârı paylaştığını gösteriyor.

Bütün bunlar olurken, diğer zorluklar devam ediyor: Bu yeni fonlama araçlarını bilinçli bir şekilde kullanma konusundaki farkındalığı nasıl artırabiliriz? Bu konuda yatırımcı ve girişimcileri nasıl eğitebiliriz? Komünite sermayesini, bundan faydalanabilecek ama yatırım için sınırlı kaynağı olan topluluklara nasıl ulaştırabiliriz? Yeni modellere mi ihtiyacımız var?

Bu sorunları düşündükçe, vakıflar, etki yatırımcıları, yerel yönetimler ve diğer paydaşlar hangi rolü oynayacaklarını kendilerine sorabilirler. Örneğin, hedef toplulukları içindeki fon kampanyalarına sosyal onay ya da mali destek sağlayabilirler mi? Bu tür iş birliklerinin örnekleri zaten var.

New York’ta Küçük Ölçekli İşletme Hizmetleri Bölümü (Department of Small Business Service) kadın girişimcileri desteklemek amacıyla küçük yatırımcılara fon sağlayan Kiva ile beraber bir ortaklık başlattı. Şehir, New York’ta yaşayan kadınların Kiva’dan istedikleri kredinin %10’unu, 3 yıl içerisinde en az 500 işletmeyi destekleme hedefiyle sağlayacak. Michigan Economic Development Corp. ise bugüne kadar Patronicity adlı ödül tabanlı yerel portal üzerinden kamusal finansman hedeflerini başarıyla yerine getiren komünite projelerine, her birine 50.000 dolara kadar olmak üzere, toplamda 4 milyon dolardan fazla hibe verdi.

Ortaya çıkan bu tabandan gelen fon modeli, vakıflar ve diğer etki oyuncuları için bir fırsat teşkil ediyor. Böylece yardım etmeyi amaçladıkları insanlarla etkileşime geçebilir ve “aşağıdan yukarı” doğru yayılan bir modeli deneyimleyebilirler. Bu toplulukların bilgilerinden faydalandıklarını fark edebilirler.

Sistem Değişimi İçin Hikâyeyi Kullanmak

Sistem Değişimi İçin Hikâyeyi Kullanmak

Çalkantılı zamanların üstesinden gelebilmek ve sistem değişimini teşvik etmek adına sektörler arası kolektif hikâye anlatıcılığına dair yeni yöntemler geliştirmeliyiz.

 

Liverpool’da, evsizler barınağı çalışanı yorgun bir kadın, yine uzun bir günün sonunda, başını ellerinin arasına alıyor. Adına çalıştığı sistem, hizmet etmekle yükümlü olduğu insanların işine yaramıyor ve o, bunu değiştirmek için kendini güçsüz hissediyor.

Katar’da bir grup göçmen işçi, kavuran güneş altında meşakkatle çalışarak Dünya Kupası’nın yeni stadyumunu inşa ediyor. Birazdan birkaç saat dinlenmek için pis ve aşırı kalabalık çalışma kampına geri dönecekler. Zorla çalıştırılan bu işçilerin ölüm oranları fazlasıyla yüksek.

Singapur’da bir grup biliminsanı, siyasetçi ve STK daha dayanıklı bir tarım sistemi kurmanın yollarını arıyor. Herhangi bir konuda uzlaşabilmek için çabalıyorlar.

Bu umutsuz senaryoların her biri, sistem değiştirmekte hikâyelere düşen role örnek teşkil ediyor. Hikâyeler sistemleri kurar, destekler ve yıkar. Hikâyeler; dünyayı, dünyadaki konumumuzu ve bunları değiştirme yeteneğimizi nasıl anladığımızı şekillendirir.

Kaotik dünyamızı anlamlandırmak için insanlar her zaman hikâyelere başvurmuştur. Atalarımız, kendileriyle ruhani denkliğe sahip olduğunu düşündükleri hayvanları öldürmek zorunda kaldıklarında, ölümü kabullenmek için mitler yarattılar. Tarımı icat ettiklerinde, aşılamayı yücelten ve varoluşun mevsimsel doğasını vurgulayan mitler yarattılar. Yerleşik hayata geçtiklerinde, şehirlerin üstünlüğünü telkin eden mitler yarattılar. Homo Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi kitabında Yuval Noah Harari’nin de belirttiği gibi; takip eden bütün medeniyetlerin kuruluşunda, hikâyeler hayati bir rol oynamaya devam etti.

Bugün içinde bulunduğumuz değişken ve istikrarsız zamana hızlı bir geçiş yaptığımızda, git gide daha çok insan, iklim değişikliği, eşitsizlik ve sağlık hizmetleri gibi çözülmesi şart sorunlara sistem yaklaşımı gerektiğini kabul ediyor. Sistem değişiminin işleyişi sistemik görmeyi (unsurlara, bağlantılara ve sistemlerin daha geniş kapsamlı amaçlarına bakmayı) ve sistemik hareket etmeyi kapsıyor. Hikâye ise, hem görebilmemize hem de harekete geçmemize yardımcı olmakta hayati bir rol üstleniyor.

Hikâyenin sistem değişiminin işleyişine katkı sağlayan birçok farklı özelliği var. Hikâye duygularımıza doğrudan ulaşan bir yol olduğu için karar alma mekanizmasında öneme sahiptir. Örüntülerden anlam yaratır. Toplulukları birbirine bağlar. Farklılıklar üzerinden empati kurmayı sağlar. Rasyonel zihinlerimizin anlayamayacağı şekillerde, mümkün olanı daha olası hissetmemizi sağlar. Bir sistemin değerlerini, zihniyetini, kural ve amaçlarını değiştirmekte hikâye temeldir.

Bu makale, sistem değiştirmek için bütün sektörlerin kullanabileceği, hikâye ve anlatının üç özelliğine dair bir alan rehberidir. Bu özellikler şunlardır: ışık olarak hikâye, tutkal olarak hikâye ve ağ olarak hikâye.

IŞIK OLARAK HİKÂYE

Hikâye geçmiş, şimdi ve geleceği aydınlatmaya, dolayısıyla değişim yollarına ışık tutmaya yardımcı olur.

Özellikle,

  1. Bir sistemdeki çatlak hatları vurgulayarak değişim için temel zemini hazırlar.
  2. Aykırılara ışık tutar ve işlerinin etrafından birleştirici bir anlatı inşa eder.
  3. İnsanların bugünkü davranış biçimlerini gelecek tasavvurlarını aydınlatarak değiştirir.

 

Çatlak Hatları Vurgulamak

 

“Demek bu büyük savaşı başlatan kitabı yazan küçük kadın sizsiniz.”

—Abraham Lincoln, Harriet Beecher Stowe’a hitaben.

1854 yılında Tom Amca’nın Kulübesi ilk yayınlandığında o senenin İncil satışlarını aşmıştı. Çoğunlukla “ilk çok satan” unvanının yakıştırıldığı bu kitaba talebi karşılamak adına matbaalar 24 saat çalıştı. Abolisyonist Harriet Beecher Stowe’un yazdığı kitap, ABD’de kölelere yönelik zalimliğin duygusal tasviri üzerinden, kuzeyde abolisyonist desteği canlandırırken, güneyde kölelik savunucularını daha da şiddetli kışkırtarak Lincoln’ü Amerikan İç Savaşı’nın ortasında o meşhur yorumu (doğrulanmamış olsa da) yapmaya sürükledi. Kitabın ırk meselesine yaklaşımı o zamandan beri eleştirilse de, sistemik önemi yadsınamaz.

Bugün, The Guardian’ın Modern Zaman Köleliği Mercek Altında (Modern-day Slavery in Focus) projesi gibi girişimler, kişisel hikâyeleri kullanarak kitleleri sistemik meseleler hakkında bilgilendiriyor ve çoğunlukla da bunların değişmesine ön ayak oluyor. 2013 Eylül’ünde yayınlanan Katar’da Dünya Kupası inşasında köle işgücü hikâyesini ele alalım. Gazeteciler zorla çalıştırılan göçmen işçiler arasında benzeri görülmemiş ölüm oranlarını gün yüzüne çıkarmıştı. 50 dereceyi bulan sıcaklıkta, içme suyundan mahrum bırakılarak uzun saatler çalışan işçiler günün sonunda pis ve aşırı kalabalık çalışma kamplarına tıkılmak zorunda kalıyordu.

 

Bugün, The Guardian’ın Modern Zaman Köleliği Mercek Altında projesi gibi girişimler, kişisel hikâyeleri kullanarak kitleleri sistemik meseleler hakkında bilgilendiriyor ve çoğunlukla da bunların değişmesine ön ayak oluyor. (Orijinal SSIR makalesinden alınan bu görselin kaynağı: Flickr)

Hikâye yayınlandıktan sonra FIFA Başkanı Sepp Blatter, Katar Emiri ile meseleyi görüştü ve ülke, işçi haklarında reforma gideceklerine dair söz verdi. Modern Zaman Köleliği ekibi hikâyenin takibini bırakmadı, kampanya genişledi ve 2016 Mart’ta Birleşmiş Milletler, göçmen işçi köleliğini sona erdirmesi için Katar’a 12 ay müddet tanıyan uyarıyı yayınladı. 2017’nin sonlarına doğru Katar hükümeti işçi hakları ihlalini durdurmak amacıyla yasalarını düzenlemeyi taahhüt etti. Katar’da köle işçiliğini sonlandırmanın önünde hala çok uzun bir yol olsa da, hikâyelerin aydınlatıcı gücü sistemik değişimi teşvik edebilmektedir.

Modern Zaman Köleliği Projesi şu açıdan sistemiktir: Projenin bahsettiği hikâyeler bireysel deneyimlerle sorunlara  neden olan faktörler ve önerilen çözümler arasında ilişki kurar. Savunucular sıklıkla, meselelerin insani boyutunu ön plana çıkarmak için, hikâye anlatıcılığında yakın plan portreleri kullanır.  Fazlasıyla kişisel olan bu hikâyeler her ne kadar çoğunlukla ilgi çekici olsalar da kamusal çözümler hakkında insanları sistemik düşünmeye yönlendirmezler. The FrameWorks Enstitüsü sosyal değişim için hikâye anlatıcılığında geniş bakış açıları kullanımına dair kapsayıcı bir rehber oluşturdu. Sistem yaklaşımı, kişisel hikâyeler ile şu tür soruların cevaplarını birleştirmek anlamına gelir: Soruna neden olan şartlar nelerdir? Daha geniş bir toplumsal düzlemdeki etkisi nedir? Yasa, mevzuat ve programları değiştirmek için bir ihtiyaç var mıdır? Bunu değiştirmek için kimler çalışıyor? Kolektif bir dahiliyet için fırsatlar nelerdir?

Etkileşimli hikâye anlatıcılığının artışı sistemik hikâye anlatıcılığını mümkün kılmaktadır. Medium’um “Hayalet Gemi” hikâyesi, 243 mülteciyi taşırken Akdeniz’de kaybolan gemiye ne olduğunu bulmak için okuyucuları arayışa dahil ederek sistemik ve bireysel olanı birbirine ördü. The New York Times’ın “Katrina’dan Sonra 10 Yıl” hikâyesi, katastrofik fırtınadan beri New Orleans’ın değiştiği yönlerin izini süren sistemik bir hikâyedir. İşçilerin tazminat hakları hakkındaki, ProPublica’nın ödüllü “Yaraya Tuz Basmak1” başlıklı etkileşimli hikâyesi sonucunda yeni bir kanun hazırlanır. Geniş bakış açılı yaklaşımlar, halkın sorumluluğu muhatabına daha uygun bir şekilde atfetmesini ve çözümler hakkında daha sistemik düşünmesini sağlar.

Bu alanda, teknoloji, katılımcı hikâye anlatıcılığının gitgide çoğalmasını mümkün kılıyor. Yeni Zelanda’da Biz Faydalanıcılarız adlı Facebook grubu sosyal devlet sistemindeki çatlaklara ışık tutuyor. Grup kendi resimlerini çizmeleri ve sosyal devlet sistemiyle ilgili kendi deneyimleri hakkında kısa öyküler yazmaları adına devlet yardımı alan sanatçılar için bir platform sunuyor. İnternet üzerinden yürütülen kampanya viral hâle gelip reklam panolarına bile sıçrayarak ülke genelinde bir tartışmayı alevlendirmişti.

Aykırılara Işık Tutmak

 

“Gelecek şimdiden burada— sadece eşit dağıtılmamış.”

—William Gibson

Sistem değişiminin bir diğer önemli parçası da inovasyon nişlerini desteklemektir. Bu sadece bir sistemdeki elemanları etkilemekle kalmaz, sistemdeki ilişkilerin doğasını, dolayısıyla sonucunda da sistemin amacını değiştirir.

Bu işin ana parçasını aykırılara ışık tutmak oluşturuyor: değişimi gerçekleştirmek için çalışmaya başlamış aykırı kişiler, öncüler ve kurum içi girişimcilere. Burada hikâyenin iki önemli rolü var. İlk olarak, sistemi değiştirenler hikâyelerini yayarak aykırıların profilini ve etkisini artırabilir. İkinci olarak ise, yenilikçi hareketlere hız kazandırarak, değişime dair birleştirici anlatı yaratmak amacıyla hikâyeyi kullanabilirler.

Reklam endüstrisine odaklanmış bir sistem değişimi organizasyonu olan The Comms Lab’de stratejimizin temelini, inovasyon nişlerini tanımlamak ve birleştirmek oluşturuyor. Bunu şöyle gerçekleştiriyoruz: endüstri genelindeki değişimin  “yeşil atışlarını” haritalandırıyoruz, endüstrinin amacı nasıl kapsadığına dair hikâyeler hakkında bilgilendirmeler hazırlıyoruz, amaç odaklı inovasyon hikâyelerini haritalandıran raporlar yayınlıyoruz ve endüstrideki yenilikçilerin hikâyelerini paylaştığı etkinlikler düzenliyoruz. Kişisel hikâyeleri kullanmamızdaki neden “sektörü derinden etkileyen amaç dalgası” (a wave of purpose disruption) olarak adlandırdığımız duruma kanıt yaratmak. Globalleşme ve dijitalleşme gibi önceki değişim dalgalarıyla arasında analojiler kurarak, şu anki dalganın endüstriye nasıl yayıldığını açıklıyoruz. Noktaları birleştirme ve etraflarında daha geniş bir anlatı yaratma işi endüstri içerisindeki değişim hareketini inşa etmek için elzemdir.

Aykırılara ışık tutmak ve yayılmalarını sağlamak diğer birçok sistemik girişim için esastır. Örneğin, The Finance Innovation Lab, finans alanında geliştirilen alternatif model ve fikirler hakkında farkındalık yarattığını belirtirken, Tech for Good Global sosyal etki için kullanılan teknolojiyi aydınlatıyor.

Geleceği Aydınlatmak

 

“Kaderimiz yıldızlarda değil kendi içimizde yatar.”

—William Shakespeare

Sistem değişimi alternatif geleceklere ait ilgi çekici bakış açılarını resmetmeyi içerebilir. İnsanların duygusal ve entelektüel ilgilerini uyandıran, sürükleyici gelecek senaryoları yaratmakta hikâyeyi kullanabiliriz.  Bu yaklaşım mümkün olanı daha olası hissettirir, bir sistemin amaçlarını ve zihniyet yapısını sorgulayan yeni bakış açıları getirir, kural ve işleyişlerin dönüşümüne imkân tanır.

Gelecek senaryoları —Ütopya, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Bıçak Sırtı ve benzerleri — bizi yüzyıllardan beri eğlendirmektedir. Giderek daha çok insan, bugünkü davranış biçimlerini değiştirecek gelecek tasavvurları oluşturmak için hikâyenin yaratıcı kapasitesini kullanmaya çalışıyor. BBC’nin 2017 yapımı Carnage’ını ele alalım. Film, Simon Amstell’in veganlık hakkında hazırladığı bir sahte belgesel (mockumentary). Hikâye 2067’de, et, yumurta ve süt ürünlerinin yasadışı olduğu ve gençlerin büyükanne ve büyükbabalarının  “etçil” geçmişlerine göz yaşı döktükleri bir dünyada geçiyor. The Independent gazetesinin televizyon eki yazarı; “Vegan değilim ama Carnage’ı seyrettikten sonra vegan olmam gerektiğine daha da emin oldum” derken bir başka eleştirmen de filmin “veganizmi kibirliden ziyade iyimser bir şekilde gösterdiğini” yazdı.

Sistem değişimini uygulayanlar bu tür örneklerden giderek daha da fazla ilham alıyor. Kâr amacı gütmeyen ve sürdürülebilirlik üzerine çalışan bir kurum olan Forum for the Future’dan Charlene Collinson, hikâyenin, insanlara bugünkü davranışlarının geleceklerini şekillendirdiğini anlamalarındaki rolü üzerine yıllarca düşündü. Bir röportajda Collinson birçok senaryonun “kuru ve normatif” olduğunu belirtiyor. “Daha kapsayıcı2 deneyimler yaratmak için gelecek verilerini nasıl kullanabileceğimizle ilgileniyorum. İnsanlar duygusal bağ kurunca bir şey oluyor ve bir anda durumun çocuklarıyla ilgili olduğunu fark ediyorlar.”

Tiyatrodan ödünç aldığı teknikleri kullanan Collinson, arketip ve betimlemeler gibi hikâyeyi oluşturan öğeler aracılığıyla, katılımcıların içgüdüsel olarak gelecek tasarlamalarına yardımcı oluyor. Örneğin, tiyatro alanında öncü isimlerden Annette Mees ile çalıştığında, Singapur’da bir tarım konferansında, kapsayıcı bir deneyim ortamı yaratarak, katılımcıların 2030 Nobel Ödülleri Komitesi’nde yer aldıkları bir senaryo simüle ettiler. Collinson, bu deneyimin oyunbazlığı sayesinde insanların hayal etmeye mani engellerinden nasıl kurtulduğunu açıkladı.

Gelecek odaklı düşünceyi ve yaratıcılığı buluşturma tekniği yaygınlaşmaya devam ediyor. 2017 Oxford Futures Forum, senaryo planlama teorisi ve pratiği ile sanat, edebiyat, tasarım ve transmedyayı bir araya getirmeye odaklandı. Organizatörlere göre bu yaklaşım, hem yeni seyircileri senaryo üzerinde çalışmaya yönlendiriyor hem de yeni davranış biçimlerini harekete geçiriyor.

TUTKAL OLARAK HİKÂYE

Hikâye aynı zamanda, empati ve uyum aracılığıyla komünite geliştirmek için de bir araç. İnsanların farklılıklar üzerinden birleşmesini ve grupları, organizasyonları, hareketleri bir arada tutan anlatılar oluşmasını mümkün kılar.  

Empati aracılığıyla komünite inşa etmek

 

“Biz insanlar yalnız hayvanlarız. Ömrümüz daha az yalnız olmak için çabalamakla geçer. Eski yöntemlerimizden biri de dinleyiciye şunu söyletmek -ve hissettirmek- için yalvaran hikâyeler anlatmaktır: ‘Evet, olması gereken bu, yahut en azından benim hissettiğim bu. Düşündüğün kadar yalnız değilsin.’”

—John Steinbeck

Hikâye empatiyi doğurur. Başka biri olmanın nasıl hissettirdiğini anlamak için sahip olduğumuz en iyi araçtır. Sistem değişimi, çoğunlukla, bir sistemin amaçlarını gözden geçirmek ve değiştirmek için farklı konumlardaki aktörleri bir araya getirerek farklılıklar arası iş birliği oluşturmayı içerir. Ticari balıkçılık firmalarının yöneticileri, çevreci aktivistler, bankacılar ya da adil-finans (fair-finance) kampanyacıları gibi grupları bir araya getirirken hikâyenin empatik özelliği hayati değer taşır. Çok farklı insanların, ortak değerlerini keşfetmelerine ve birbirleriyle profesyonel ilişkiden öte, insan oldukları için ilişki kurmalarına imkân tanır. Sistem değişimi alanında danışmanlık hizmeti veren Systems Studio’nun kurucusu Rachel Sinha şöyle diyor: “Sistem değişikliği çok kişiseldir ve doğduğunuzda size verilen gözlükler hakkında düşünmenizi sağlar. Sistemi değiştirmek için gözlüklerinizi değiştirmeli ve dünyayı başka insanların bakış açısından görmelisiniz. Hikâye bunu yapmanıza yardımcı olur.”

Sistemler konusunda tecrübeli David Stroh’un da bir röportajında söylediği gibi, bir sistem hakkındaki bireysel hikâyeleri paylaşmak, ortak sistemler üzerine yeni bakış açıları geliştirilmesine yardımcı olabilir. “Kör adam ve filin hikâyesindeki gibi. Herkes sadece filin kendisine ait parçasını görür. Bireysel hikâyeleri görürler ve kendilerine neyin doğru olduğunu söylerler. Bunları paylaşmak, daha yaygın ve doğru bir kolektif anlatı yaratmalarına yardım eder. Gerçekliğin ortak bir resmini ortaya çıkarmalarını mümkün kılar.”

Bu işin arkasında yoğun bir zanaat vardır ve bu zanaat farklı yöntemlerle uygulanabilir. Yaygın kullanılan prensipler arasında şunlar sayılabilir: genellikle marjinalleştirilmiş insanların, hikâyelerini paylaşırken rahat hissedecekleri güvenli fiziksel ve duygusal mekân yaratmak; insanları dinlemek ve duyulmalarını, saygı görmelerini sağlamak; farklı türdeki insanlardan hikâye çıkmasını sağlayacak farklı yaratıcı çalışmalar ya da hikâye yönlendiricileri kullanmak.

Empati uyandırmak için hikâye kullanımı insanları aynı odaya toplamayı gerektirmez. Bazen, bir sistem değiştiricisi, aracı rolünü de üstlenebilir. Lankelly Chase Vakfı’nın başkanı Julian Vorner “Tıkanmış sistemlerde insanların birbirleri hakkında katı görüşleri vardır” diyor. Vakfın beraber çalıştığı bir toplulukta, aileler ve sosyal hizmetler arasında uzun süredir anlaşmazlık yaşanıyormuş. Ebeveynler için sosyal hizmet görevlileri çocuklarını onlardan ayıran insanlarken, sosyal hizmet görevlileri için de ebeveynler uzlaşılmaz, yüzlerine kapıyı çarpan düşmanlarmış. Corner, “İş çıkmazdaydı” diyor. Hibe verdikleri kişilerden biri, hem aileler hem de sosyal hizmet görevlileriyle konuşur ve aslında iki tarafın da aynı sonucu istediklerini keşfeder. Taraflar arasında bu hikâyeleri paylaşmak iki grubun bir araya gelmesini ve beraberce yeni bir hizmet yaratmalarını sağlamış. Fakat, Corner’ın da uyardığı üzere, “Sistemin geri kalanının çoğu hala eşdeğer anlatılara tutunuyor, bu durumda da ters düşen anlatılar arasında aracılık her seviyede yapılmalıdır.”

Uyum aracılığıyla komünite inşa etmek

 

“Bütün geniş ölçekli insan işbirlikleri —modern devlet, orta çağ kilisesi, kadim bir şehir ya da arkaik bir kabile, fark etmez —sadece insanların ortak hayal güçlerinde var olan ortak mitlere kök salmıştır.”

—Yuval Noah Harari

Hikâye, sistem değişimi için esas olan grupların ve hareketlerin inşa edilmesinde uyum yaratıcısı rolünü oynar. İnsanları topluluklardan ayrıştırır.

Benim de kurucu ortaklarından olduğum Point People ve Lankelly Chase tarafından yürütülen Sistem Değiştiricileri (System Changers) programı bu fikri mikro ölçekte örneklendirir. Bu program; evsizlik, bağımlılık, akıl sağlığı ve aile içi şiddet üzerine saha çalışanlarının sisteme katkıda bulunması ve sistem değişimi yaratabilmesini mümkün kılar. Programa katılan ilk grubu Manchester’daki People’s Museum’a   götürdükten sonra katılımcılardan biri kendini şöyle ifade etmişti: “Kadınların seçme hakkı savunuculuğu gibi hareketleri biliyor olsam da değişimin gerçekten de mümkün olabileceğine dair farkındalık kazandım.” Başka hareketler hakkında hikâyeleri duymak, bu katılımcının, parçası olduğu yeni grubu da bir hareket olarak görmesini sağladı; dolayısıyla kendisi de uzun vadeli sosyal hareketler tarihinin bir parçası konumuna geldi.

Yeni Ekonomi Organizatörleri Ağı (New Economy Organisers Network) da benzer bir yaklaşımı kullanarak Mücadele Hikâyeleri (Stories of Struggle) programını yarattı. Bu program, Birleşik Krallık’ta değişim için, sosyal adalet üzerine çalışan insanların işlerini daha geniş bir tarihi bağlama oturtmalarına yardım ediyor.

Geçmişteki toplumsal hareketlerin hikâyeleri, sistemik değişim için çalışan insanların yaptıkları işleri daha geniş bir tarihi bağlamda konumlandırmalarına yardımcı olabilir. (Bu görsel orijinal SSIR makalesinden alınmıştır.)

Deneyimli organizatör Marshall Ganz’in öncüsü olduğu kamusal anlatı işinin merkezinde bireylerin kişisel hikâyeleri ile topluluğun hikâyelerini birleştirmek yatıyor. Finans İnovasyonu Laboratuvarı’nın (Finance Innovation Lab) kurucu ortağı ve New Economy Organizers Network (NEON)’un eğitim yöneticisi Charlotte Millar bir röportajında Ganz’ın yaptığı işin kendi liderlik gelişimiyle nasıl bütünleştiğini şöyle anlatmış: “Toplumsal hareketler yaratılırken, kendiniz, komüniteniz ve acilen harekete geçilmesi gereken meseleler hakkında ilgi çekici bir hikâye kaleme almak esastır. Toplumsal hareketler, ortak bir hikâye olmadan varoluş nedenlerine dair bir anlatıdan mahrum ve üyeleri arasında aidiyet hissi oluşturmakta başarısız kalırlar.”

Toplumsal hareket stratejisi geliştirme ve araştırma kurumu olan Ayni Enstitüsü (The Ayni Institute), hareketlerin DNA’sından bahsederken hikâyenin merkezi konumunu vurgular. Hem uyuma hem de ortak liderliğe imkân yaratan, ipleri sıkı tutarken fırsat da tanıyan bir yapı geliştirmenin önemini anlatır. Tech for Good Global bu yöntemi benimsetmekle uğraşıyor. Londra buluşmaları şu anda 6000 üyeye sahip ve Manchester, Cambridge, Birmingham, Bath, Bristol ve Glasgow üzerinden İngiltere’de yayılıyor. Kurucularından Cassie Robinson grubunun “ortak dili ve anlayışı teşvik etmek” istediğini belirtiyor. Bunun gerçekleşmesi için de şu soruyu soruyor: “Yeterli uyumu yaratan ve farklı mekânların kendi versiyonlarını geliştirmesine olanak sağlayacak en yalın hikâye nedir?”

Artık hikâyelerin bize pasif bir şekilde miras kaldığı bir dünyada yaşamıyoruz. Her gün daha çok hikâye yaratıyor ve hikâyelerimizi paylaşıyoruz. Toplumsal hareketleri inşa edenler olarak işimiz; yapı ve açıklık arasındaki doğru uyumu yakalamak, toplulukları oluşturacak hikâyeleri yaratmak ve diğerlerini de, daha fazla pay sahibi yaparak, kendi hikâyelerini yazmaya teşvik etmektir.