Etki yatırımcılığına ilişkin neredeyse bildiğiniz her şey yanlış
Etki yatırımcılığı hiç bu kadar popüler ve savunmasız olmamıştı. Bu alan, temel ilkelere dair kafa karışıklığı, şüpheciliğe neden olan şaibeli uygulamalar ve büyük şirketlere yönelik önyargılar yüzünden harap olmuş hâlde. Bu hareket, daha fazla açıklık kazandırılamazsa, büyük bir yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.
Riskler oldukça yüksek ve dünyanın harcanacak fazladan parası veya zamanı yok. 2030’a kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA) ulaşmak, yılda 5 ila 7 trilyon dolar harcamayı gerektiriyor.
Etki yatırımcılığının çözüme faydası olabilir, ancak doğru biçimde uygulanırsa. Aksaklıkların çoğuna neden olan bazı yaygın sorunlar ise şunlar:
-Uygun getiri oranlarına ilişkin, kaynakları tüketip uygulayıcılar arasındaki çatışmayı körükleyen bulanık fikirler.
-Etkiyi gösterecek kanıtların niteliği ve mahiyeti konusunda kafa karışıklığı yaratan, hatta geleneksel yatırımı ve ekonomik büyümenin değerini gizleyen tartışmalı etki teorileri.
-Gerekli operasyonel ve finansal kaynakları sağlayabilecekleri halde büyük küresel ve bölgesel şirketlerin nedensiz olarak kenara itilmesi.
Bu meselelerin üstesinden gelmek için etki yatırımcıları üç kurala uymalı.
1. Etki Yatırımını Piyasa Getirilerine Bağlamak
Etki yatırımcılığının en büyük çağrısı, dikkate değer sosyal faydaları olan yerlere, şirketlere, ürünlere ve hizmetlere yatırılan sermaye miktarını artırmaktır. Özel sermaye akışlarını harekete geçirmek, etki yatırımcıları piyasa getirisi arayan geleneksel yatırımcılarla aynı çizgide olmadığında, giderek daha zor hâle gelmiştir.
Bu nedenle, etki yatırımcılarının imtiyazlı sermaye sağlayıcıları olmamaları gerekiyor. Etki yatırımcıları daha ziyade bir yatırımın piyasa getiri oranlarına ulaşma olasılığına dayalı kararlar alan piyasa oyuncularıyla uyum sağlayarak rekabetçi pazarları büyütmeye odaklanmalılar. Bu olasılık (risk), piyasaların kaynakları verimli bir şekilde tahsis etmek için kullandıkları işaret olan yatırım bedelini bildirir. Etki yatırımcıları, bir yatırımın mali yapısını sübvansiyonla değiştirmemelidir, çünkü bu bir yatırımın gerçek bedelini gizleyebilir ve yatırımcıları aksi takdirde kaçınacakları yatırımlar yapmaya teşvik eder. Trilyonlarca dolar bir yana, milyarlarca dolar ölçeğinde bile bu durum özellikle yardıma en çok ihtiyaç duyan ve gelişmekte olan ülkelerin küçük hacimli ekonomilerinde felakete dönüşebilir. Yanlış fabrikaların inşa edilmesine ve yanlış işletmelerin destek almasına neden olup finansal kaynakların israfına ve sosyal kazanımlar elde etmeye yönelik fırsatların kaçırılmasına yol açabilir.
Etki yatırımcılarının benzersiz ve ayrıştırıcı vazifesi riskleri çarpıtan piyasaları yönetmekten ziyade gelir eşitsizliğini azaltmak veya iklim krizini yavaşlatmak gibi potansiyel olarak büyük sosyal faydaları amaçlayan işletmelere imtiyazsız sermaye yatırımı yaparak daha iyi, daha rekabetçi pazarlar oluşturmaktır. İster köy yolları ister güneş panelleri, tohumlar veya ilaçlar olsun, sosyal fayda sağlayan bu ürünler ve hizmetler nihayetinde şirketlerin “varlık nedenidir”. Martin Wolf’un, Colin Mayer’in Prosperity kitabına ilişkin incelemesinde yazdığı gibi etki yatırımcıları da “kârın amaçlara ulaşmanın bir koşulu ve sonucu” olduğunu aynı biçimde anlıyorlar. Etki yatırımcılarının bunu idrak etmesi, geleneksel yatırımcılar gibi kendi yatırımlarını daha etkili hâle getirmeleri adına kritiktir.
İmtiyaz sermayesi (yatırım teşvikleri) sağlamak hükümetlerin ve kurumlarının işidir. Kamu yararı için özel teşebbüslerin ne zaman sübvanse edileceğine karar verirler, bunun en uygun maliyetle nasıl yapılması gerektiğini belirlerler. Karma finansman, dolaysız sübvansiyonların, garantilerin, vergi indirimlerinin ve muafiyetlerin doğru bir karışımını ya da işletmelerin faaliyet gösterdiği düzenlemelerin, yasaların ve kamu bürokrasilerinin toplanması için geliştirilmiş elverişli ortamı belirleyen hükümetler için kullanılan teknik bir terimdir. Vergilendirme ve harcama yetkileri sayesinde hükümetler bu kararları alma hakkına sahiptir. Etki yatırımcılarının ise böyle bir hakkı yoktur.
Etki yatırımcılarının piyasa getirilerine bağlı kalmaması hâlinde yanlış kaynak dağıtımına ilişkin risklerin ciddiye alınması gerekiyor.
Etki yatırımcılarının piyasa getirilerine bağlı kalmaması hâlinde yanlış kaynak dağıtımına ilişkin risklerin ciddiye alınması gerekiyor. Müşterileri adına piyasa getirileri elde etmeye, güvene dayalı olmaksızın ücret talep eden aracılar (danışmanlar, yatırım bankacıları, denetimciler ve varlık yöneticileri), düşük performansları için gerekçeler gösterebilmek üzere etkin biçimde yetkilendirilirler. Etki yatırımcılığının ölçeğine ilişkin tahminlere bir bakalım: 250 milyar ila 22,9 trilyon dolar. Bu fark, varlık mülkiyeti, varlık tahsisi ve yatırımcılara dair olan güvenilir kriterleri karşılamaktan son derecede uzak tanımları ortaya koymaktadır. Finans sektörü, genellikle daha yüksek ücretlere mâl olan özel “etki” ürünleri oluşturmak için bu çırpınışında serbest bırakılmıştır. Finansal getiriler ile sosyal etki arasında kalındığında özellikle de bunların arasından ikincisini doğru bir şekilde ölçmenin zorlukları göz önünde tutulduğunda, müşterinin tercihini ısrarla talep eden danışmanlara dikkat edin. Bu tür talepler güvene değil, şüpheye neden olmalıdır. Bunlar iyi tahlil edilmiş profesyonel yatırım prensiplerine dayanmaz, ancak içi boş bir iyilik hevesine katkı sağlarlar.
Doğrusu, piyasa getirileri elde etmek kolay değildir. Birçok işletme, hatta kimi sektörlerin tamamı piyasa hedeflerine ulaşamıyor. Mara Bolis ve Chris West’in belirttiği gibi, Küresel Güney’de yoksullar için etki üreten birçok işletmenin düşük, tek basamaklı getiriler elde ettiği ne yazık ki doğru. Ama bu kabul edilmesi gereken değil, çözülmesi gereken bir sorun. Yine de birçok etki yatırımcısı, piyasa getirileri için verilen mücadeleye katılmadan önce imtiyazlı iş modellerine teslim oluyor. Örneğin, sübvansiyonların gerekli olduğunu savunarak, imtiyazlı getirileri kabul etmeyi haklı çıkarmak için çok sayıda gerekçe sunuyorlar, çünkü etki odaklı işletmelerin finansal olarak kendilerini idame ettirmeleri uzun zaman alıyor.
Ancak piyasa oranlarının altındaki getirileri kabul etmek, kişinin aslında bir yatırımcı olmadığına dair bir beyandır — sonuçta etki yatırımı da bir yatırımdır. Bunun yerine, etki yatırımcıları kendilerini güvenilir ve ölçü dışı piyasa getiri oranları için fırsatları belirleyen bir varlık sınıfının niteliklerini (veya faktörlerini) takip eden faktör yatırımcıları olarak düşünmelidir. Bunlar faktör primleri, değer artışı primi, momentum primi, likidite yetersizlik primi, kredi riski primi ve volatilite primi gibi terimlerle de bilinirler.
Faktör yaklaşımını kullanan etki yatırımcıları, prim getirileri elde edeceklerine inandıkları etki yatırımlarının niteliklerini açıklığa kavuşturma yükümlülüğüne sahiptir. Bu, özellikle finansal getiri ve sosyal fayda arasında bir hâsıla ve maliyet dengesi olmadığına inanan etki yatırımcıları için duyulduğu kadar zor değildir. Black Rock’tan Andrew Ang‘ın açıkladığı gibi, faktör primleri “tam olarak işe yarıyor; çünkü yatırımcılar, kötü zamanlarda belirli kayıplara katlanmaya istekli olmanın ve onların [bu primlerin] ödüller olduğunu anlıyorlar.”
2. Etki Ölçümünü Yeniden Başlatmak
Etki ölçümüyle ilgili en yaygın şikâyet, sektörler arasında olması bir yana, sektör içindeki yatırımlar arasında da standartlaştırılabilecek göstergelere dair bir uzlaşının olmamasıdır. Daha esaslı mesele ise bir göstergede gözlemlenen değişikliğin belirli bir yatırıma veya şirkete kesin bir şekilde atfedilebileceği beklentisidir.
Etki yatırımcıları, yatırımlarının “fark yarattıklarını” içtenlikle bilmek isterler. Paul Brest gibi düşünce liderlerinin tanımladığı “yeni değer yaratma” (additionality) olarak bilinen kavrama ve bir yatırımın mali ve sosyal faydalarının onların katılımları olmadan gerçekleşmeyeceği fikrinin cazibesine kapılırlar. Etki yatırımcıları yeni değerler yarattıklarını kanıtlayamazlarsa birçok kişi tüm etki yatırımcılığı fikrinin sarsıldığını iddia edebilir.
Bir göstergedeki değişikliğin yanılma payı olmaksızın bir yatırıma mı yoksa şirkete mi atfedileceğini tahlil etmek zor olduğundan, etki yatırımcılığı kendini bir çıkmaza sokmuştur.
Bir göstergedeki değişikliğin yanılma payı olmaksızın bir yatırıma mı yoksa şirkete mi atfedileceğini tahlil etmek zor olduğundan, etki yatırımcılığı kendini bir çıkmaza sokmuştur. Bunu ölçek dahilinde yapmak çoğu zaman imkânsızdır çünkü kesin tahliller, karşı olgusal olan deneysel veya yarı deneysel bir tasarım oluşturmayı içerir. Çoğu zaman, etki yatırımcıları “yanlış bilime” güvenerek sonuç alırlar. Bir şirketin etkisi ile eylemleri, ürünleri veya belirli bir yatırımın kazanımları arasındaki bağlantıları doğrulamak için çocukların egzersiz yapmak için harcadıkları saat sayısını, dağıtılan öğün sayısını ya da sıklıkla karmaşık bir değişim teorisine gevşekçe bağlı ve güvenilir bir yönü olmayan başka bir veriyi hesaba katarlar. Bunlar “yeşil aklama” (greenwashing) veya “etki aklama” (impact washing) ile ilgili zaten yaygın olan şüpheleri zamanla artıran, hayal kırıklığı yaratan formüllerdir.
Etki yatırımı toplulukları, çalışmalarını şiddetli yoksulluk, yıpratıcı gelir eşitsizliği ve iklim değişikliği sorunlarına odaklanan geleneksel yatırım veya ekonomik büyüme değerlerine göre yeniden temellendirmelidir. Bu toplulukların odak noktasının, şirketlerin denetlenmiş mali hesapları ile bağlantılı bir kurumsal beyan rejimine kayması da gereklidir. Bu beyanlar, geleneksel yatırım ölçütleri kullanılarak bir firmanın temel faaliyetlerinden elde edilir. Uzun vadeli, kapsayıcı, sürdürülebilir varlık yaratımını en üst düzeye çıkarmak için bunların nasıl daha iyi işleyebilecekleri (kısa vadeli kârlardan ziyade) piyasaların çalışma şekli ve makroekonomik varsayımlar ile temellendirilir. Açık olmak gerekirse, genişletilmiş bir dizi kurumsal beyan güvenilir etki tahminleri sağlamayacaktır.
Ama bu, bir etki yatırımcısının vaat edilen fayda için titiz analizler yapmaması gerektiği anlamına gelmez. Bir işletme, bir ürünün belirli bir sorunu çözeceğini iddia ediyorsa bunu yapma gereği de mevcuttur. Ancak hepsi olmasa da işletmelerin büyük bir kısmı yoksulları doğrudan veya maddi olarak etkileyen veya iklim krizi tersine çeviren ürün veya hizmetler üretmemektedir. Bunun yerine, paydaşların (çalışanlar, tedarikçiler ve hissedarlar) varlıklarını doğrudan artırıp; karbon salınımlarını azaltarak çevresel zararı azaltmayı tercih etmektelerdir.
Çoğu zaman, etki yatırımcılarının aşağıdakiler hakkında bilgi sağlayan beyanlar ile yetinmeleri gerekir:
-Bir şirketin yalnızca hissedarlarına ait değil tüm paydaşlarına dönük getirisi. Bir şirket bir ürün sattığı zaman gelirin bir kısmı çalışanlara, üst düzey yöneticilere, tedarikçilere, yüklenicilere, alacaklılara ve vergilendirme yoluyla devlete aktarılır. Kazanımlar yükleniciler, çalışanlar veya bir tedarikçinin iş gücü pahasına hissedarlara mı kaydırılıyor? Başka bir deyişle, sermayeye ilişkin getirilerin yanı sıra emeğe ilişkin getiriler neler? Ülkeler içi ve arası gelir eşitsizliğinin azaltılması, etki yatırımcılığının merkezinde yer alır.
-Şirketin faaliyetleriyle en ilgili olan çevresel, sosyal ve yönetişim düzenlemelerine uyumluluğu. Mesela kirli su ve güvenli olmayan çalışma ortamlarının faturası, bu düzenlemelere uymamaktan hepimiz olumsuz etkileniyor olsak da orantısız bir şekilde yoksullara çıkarılmaktadır.
-Olumsuz dışsallıklardan kaynaklanan, şirketin değerine yönelik tehditlerin tahminleri. Risk artırıcı tehditler, orman veya balıkçılık rezerv stoklarının tükenmesi, politikacılara ve düzenleyicilere rüşvet verilmesi ve kadınların ve azınlıkların yeterince temsil edilmemesi gibi örnekleri kapsar.
-Şirketin değerini artıran veya riskini azaltan pozitif dışsallıklar ve yayılma etkilerine ilişkin tahminler. Örneğin, kentsel müşterileri hedefleyen bir lojistik şirketi, istemeden kırsal topluluklara fayda sağlar çünkü genel pazar bölümlenmesi azalır.
-Ürün veya hizmetleri doğrudan yoksullara satarken şirket tarafından oluşturulan tüketici rantı tahminleri. Ödenen fiyat, tüketicinin ödemeye istekli olabileceği maksimum fiyattan daha az olduğunda bir arz fazlası oluşturulur. Bu fazlalık, özellikle yoksul tüketiciler için değerlidir ve şirketin adil olmayan, aldatıcı iş uygulamalarından kaçındığının dolaylı kanıtı olarak hizmet eder. Ürün fiyatlandırmasının ve pazar payı bilgilerinin şeffaf bir şekilde açıklanması da başka bir kanıttır.
Etki yatırımcıları, büyük ölçüde muhasebe ve değerleme alıştırmalarıyla yetinmekten memnun olmayabilirler. Ancak, bu yaklaşımlar, belirli bir faydanın bir şirkete veya yatırıma atfedilebilir olduğu yönündeki doğrulanabilir ve inandırıcı olmayan iddialardan daha fazla ilgi çekecektir.
3. Büyük Şirketlerin Gücünden Yararlanma
Etki yatırımcıları giderek daha büyük rağbet gören sosyal girişimcilik yaklaşımının (risk sermayesi, kuluçka merkezleri ve küçük işletmeler) yoksullar için en kritik olan altyapı, sağlık sistemleri, tarım lojistik gibi sektörlere getirdiği çözümlerden şüphe duyuyorlar.
Bununla birlikte, düşük gelirli ülkelerde görece az performans gösteren sektörlere yatırım yapmanın getirdiği birçok zorluğu da kavramış durumdalar. Bu ülkelerde gerekli geri ödeme dönemlerini veya kâra geçme kriterlerini karşılamak zor, gereken yatırımlar büyük ve bunların karmaşıklıkları nedeniyle kaçınılmaz olarak yüksek işlem maliyetleri mevcut. Ayrıca, kırılgan devlet kurumları ile öngörülemeyen düzenleyici rejimlere sahip yoksul ülkelerde faaliyet göstermek itibar açısından risk yaratıyor.
Örneğin yoksulların yüksek oranda bağımlı olduğu tarım sektörünü ele alalım. Bu sektör ekilebilir araziler, kapsamlı yollar, sulama, mikro iklimleri çoğaltacak şekilde özelleştirilmiş yüksek kaliteli girdiler, mekanizasyon, ulaştırma, vasıflı küçük çiftçi ağları, bazen büyük çiftlikler, gıda işleme merkezleri, güvenilir düşük maliyetli enerji, pazarlara erişim, gıda sanitasyonu ile güvenlik standartları, ticari düzenlemeler, değişik türlerde finansman, sigorta ve iyi hava koşullarına gereksinim duyuyor. Bu unsurların bir araya gelerek kârlı bir şekilde hasadı tüketicilere ulaştırması gerekiyor.
Küçük işletmelerin aksine daha büyük bölgesel ve küresel şirketler bu tür karmaşık yüklerle başa çıkabilirler. Bu tür işletmeler yatırımların kapsamını ve ölçeğini kârlı bir şekilde yönetmek için gereken üretim kapasitesine ve becerilerine sahiptir. Düşük gelirli ülkeler ile düşük ve orta gelirli ülkelerde sonuç almak için gerekli olan yenilikçi iş modellerinin yanı sıra, yeni teknolojileri edinmek ve ölçeklendirmek için iyi bir konumdadırlar. Ticari ve küresel tedarik ve değer zincirleri aracılığıyla, pazara erişim ile tutarsız düzenleyici uygulamalarına ilişkin sorunlara çözüm sunabilirler. Piramidin tabanına ulaşmak için yüksek pazarlama ve ilk hareket eden olma maliyetlerini karşılayacak ölçeğe sahiptirler. Mevcut en düşük oranlarda kısa ve uzun vadeli finansmana ek olarak iç finansmana da erişimleri vardır.
Küçük işletmelerin aksine daha büyük bölgesel ve küresel şirketler bu tür karmaşık yüklerle başa çıkabilirler.
Son olarak büyük ve bölgesel firmalar, riskten kaçınmaları ve 3 çeyreklik finansal dönemleri içeren kısa vadeli bakış açılarına rağmen önümüzdeki yıllardaki trendlerin gelişmekte olan ekonomilerde yüksek büyüme olacağının farkındalar. Dahası aşina oldukları düşük riskli ana akım yatırımların artık kârlı bir büyüme sağlama olasılıklarının giderek azaldığının da elbette farkındalar. Son olarak, büyük ve bölgesel şirketler riskten kaçınmaları ve kısa vadeli çeyrek dönemlik kazançlarına dönük kısa vadeli ilgilerine karşın büyük ve bölgesel şirketler, temel teşkil eden uzun vadeli eğilimlerin önümüzdeki on yıllarda gelişmekte olan ve sınır piyasalarda daha yüksek getiri sağladığını en iyi şekilde değerlendirebilir. Onlar, kârlı büyümeye giden geleneksel, düşük riskli yolların tükenmese de daraldığının farkındadırlar.
Ayrıca, yıkıcı inovasyonun getirileri hiç bu kadar belirgin olmamıştı. Bir şirket ilk olmanın hamle avantajıyla büyük ölçekli ve düşük maliyetli bir üretici olabilirse, hızlı büyüme mümkündür ve kazançlar da riskleri haklı çıkaracak kadar büyük olur. Hepimiz sonuçların böyle olmasını umut etmeliyiz. Yoksullar, en çok bağımlı oldukları sektörler olan tarım ve sağlıkta, altyapı ve lojistiğe bağlı olan pazar segmentlerinin başarısızlığı veya eksikliği yüzünden sıkışıp kalmış durumda.
Örneğin Alphabet, yatırımlarının her birinin —“bahisleri”nin— gıda, barınma, sanitasyon, temiz su veya ulaşım gibi karşılanmamış temel ihtiyaçlardan kaynaklanan, önem teşkil eden, gerçek dünyadaki bir sorunu ele almasını şart koşuyor. Alphabet, Sidewalk Labs aracılığıyla dünya çapında kapsayıcı yeni şehirler tasarlıyor. Softbank’te, yatırımların büyük kısmı sistemik sorunlarla mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Uber, bir son kilometre ulaşım çözümü hâline geldi. Ping, çevrimiçi bir sağlık hizmetleri ve tıp platformu olarak çalışıyor. Amazon, J.P. Morgan ve Berkshire Hathaway, ABD sağlık ekonomisini kendi çalışanları için ve büyük ihtimalle daha sonra da diğer insanlar için düzene sokmayı planladıklarını açıkladı.
Bunlar, belirli bir pazara nüfuz etmek veya var olan bir ürünü güncellemek için yapılan standart yatırımlar değil. Bunlar daha düşük maliyetle, iyileştirilmiş sağlık sonuçlarına ulaşmak gibi konuları kapsayan ve zor olduğu kanıtlanmış belirli sosyal faydaları hedefleyen uzun vadeli, daha büyük yatırımlardır. Bu fırsatların piyasa başarısızlıklarından olduğu kadar devlet başarısızlıklarından da ortaya çıktığını belirtmek gerekir. Her iki durumda da bu yatırımlar karmaşık veya zayıf değişim teorilerine değil, belirli ürün veya hizmet çözümlerine dayanmaktadır.
Elbette, Bangladeş’teki mobil ödeme firması bKash ve Kenya’daki güneş enerjisi şirketi M-Kopa gibi küçük firmaların tek seferlik başarıları da var. Ancak, anlamlı bir ölçeğe ulaşmak ve potansiyelleri gerçekleştirmek adına, büyük işletmelere birçok yeniliğin entegre edilmesi gerekiyor. Örneğin Kenyalı mobil ödeme şirketi M-Pesa, hem tüketici alımı hem de yoksullara fayda açısından yatırım yapan başarı öyküsü yazarken; Safaricom ve Vodafone gibi şirketlerin kaynaklarını kullandı. Bu kas olmazsa, düşük gelirli ülkelerin sığ ve parçalanmış sermaye piyasaları küçük girişimlerin büyük bir yüzdesini adeta hapseder. Teknoloji, bazı sektörlerin ileriye sıçramasına yardımcı olsa da tarım ve altyapı gibi birçok sektörün mobil uygulamalardan daha fazlasına ihtiyacı var. Teknoloji sevdalısı pek çok etki yatırımcısı için ise bunu kabul etmek zor oldu.
Etki yatırımcıları, bu zorluklar ile fırsatlar arasında, büyük küresel ve bölgesel şirketlerin düşük gelirli ve kırılgan ülkelerdeki daha küçük şirketlere göre sahip olduğu avantajları fark ediyorlar.
Etki yatırımcıları, bu zorluklar ile fırsatlar arasında, büyük küresel ve bölgesel şirketlerin düşük gelirli ve kırılgan ülkelerdeki daha küçük şirketlere göre sahip olduğu avantajları fark ediyorlar. Meksika’da Carlos Slim, Nijerya’da Aliko Dangote ve Çin’de Jack Ma gibi gelişmekte olan piyasalardaki girişimcilerin başarılarının sayısını ve boyutunu görüyorlar. Bu girişimciler, küresel olarak rekabet eden devasa ve üretken şirketler kurarak ülkelerinde olumlu sosyal etkileriyle birlikte kalkınmayı hızlandırdılar. Bu işletmelerin ortak noktası, yüksek alımlara ve hızlı büyümeye yol açan, kanıtlanabilir temel ihtiyaçlara ve piyasa sinyallerine dikkat etmeleridir. Örneğin, Küresel Kalkınma Merkezi kısa bir süre önce Kenya, Kolombiya ve Şili’deki şirketlerin, bahçecilik ve sebze yetiştiriciliği için değer zincirlerini 18 ay içinde hızla inşa ettiklerine dair kanıtlarını özetledi. Bu sözde ihracat yıldızları “büyük bir şekilde ortaya çıkarlar, son derece verimli şirketler olarak başlayıp hızla büyürler”.
Büyük küresel ve bölgesel şirketlerin başarısına rağmen onlarla ortak yatırım yapmak hâlâ pek çok etki yatırımcısına en iyi ihtimalle endişe uyandıran bir teklif olarak geliyor. Büyük işletmeler ile ilişkili şüphecilik ve kamu güveni eksikliği birçok durumda haklı sebeplere dayanıyor. Buna karşın 2018’de gerçekleşen Edelman Güven Anketi, 28 pazardan 21’inde katılımcıların yüzde 52’sinin işletmelere hükümetlerden daha fazla güvendiğini, yüzde 43’ünün ise hükümetlere işletmelerden daha fazla güvendiğini bildirdiğini ortaya koydu. Ankete katılanların yüzde 72’si ise kendi işverenlerine mümkün olan en yüksek güven puanını verdi.
Peki, etki yatırımcılarının büyük küresel ve bölgesel şirketlerle ortak yatırım yapabilmesi için ne gerekiyor? İlk olarak tüm oyuncular düşük performanslı bir sektörü “düzeltmenin” bir dizi tamamlayıcı yatırım gerektireceğini anlamalı. Risk sermayesi değil, proje finansmanı düşünülmeli. İkinci olarak etki yatırımcılarının ilgili piyasa ve politika deneyimlerini küresel şirketler için cazip olan koşullarda, yeterince büyük miktarda sermayeyle desteklemeleri gerekmektedir.
Bu endişeler giderildikten sonra yatırımcılar etkiye dönük yatırım ilgisini bütünleştirecek yatırım ürünlerini, platformları veya yapılandırılmış finans araçlarını tasarlamaya ve pazar tahlillerine başlayabilirler. İşte planlamalarına rehberlik edecek bazı temel kurallar:
-Yatırımlar yoksullara ulaşmalı ve dayanıklılıklarını artırmalıdır. Bu pek çok farklı şekilde olabilir. Örneğin, enerji altyapısı anlaşmalarındaki geleneksel odak, bir hükümetle müzakere edilen su veya elektrik tüketim anlaşmalarının şartları üzerinedir. Daha sonra hükümet perakende ve toptan satış fiyatlarını belirler ve şehir içi haneler ile kırsal topluluklardaki son teslimat bağlantılarını kurar. Eğer buna etki yatırımcıları dahil olsaydı, son teslimat bağlantıları ve perakende ölçümü, genel anlaşmanın bir parçası olacaktı.
-Yatırımlar piyasa ekosistemindeki veya değer zincirindeki boşlukları doldurmak zorundadır. Tarımı ele alalım. Bu sektörde fiziksel altyapı (sulama ve ulaşım) kritik öneme sahiptir. Piyasa altyapısı da öyle. Yani satıcıları, ürün işleyicileri ve alıcıları birbirine bağlayan toptancılar ve aracılar. Küçük çiftçilerin becerilerinin gelişimini, tohum ve gübre vb. tedarikini, meyve suyu sıkma ve harmanlama gibi katma değerli işlemlerin varlığını ve iklime dirençli mahsullerin kullanımını da unutmayın.
-Kamu istişarelerini kolaylaştırmak için yatırım koşulları tam olarak gerçek zamanlı olarak paylaşılmalıdır. Bu, rakiplerden gelen karşı tekliflerin ortaya çıkma riskini artıracaktır; ancak halka açık ihalenin faydaları ağır basacaktır. Yatırımcıların şeffaf satın alma kurallarına öncülük etmesi gerekir. Yan anlaşmalar bir yana, kapsamlı “gizli ticari bilgiler” olamaz. Bu, hem yerli hem de yabancı, saygın ortak yatırımcılara sahip olmanın bedelidir.
-Kırılgan veya düşük gelirli ülkelere yapılan yatırımların, mülkiyet hakları veya diğer kamu mallarına vb. dair korumaları barındıran, rekabetçi ortam yaratma maliyetlerini de içermesi gerekir. Yatırımcılar elbette bir ürün veya hizmetin olası tüm faydaları için ücretlendirme yapmayı tercih ederler, ancak etki yatırımcıları, işçilere sağlanan okuryazarlık veya sağlık yararları gibi olumlu dışsal etkileri tanımalı, hatta bunlar için çabalamalıdır. Diğer bağlamlarda hükümetin sorumlulukları olarak düşünülebilecek bu maliyetleri desteklemek, sağduyulu, uzun vadeli bir yatırım stratejisinin getirisi ve bir parçasıdır.
Ortak yatırım ilkelerine ilişkin bir anlaşma olsa bile etki yatırımcıları kendilerini vazgeçilmez ortaklar hâline getirecek şartlar sunmakta zorlanacaktır. Büyük ve uzun vadeli anlaşmalar yapma ve erken kayıpları kabul etme yeteneği devreye girecektir. Ancak, etki yatırımcılarının itibar sermayesine yatırım yapma konusundaki istekliliği de eşit derece önemli olacaktır. İsimlerini bir yatırımla ilişkilendirmek, anlaşmaları onaylamak zorunda kalacak düzenleyicilere rahatlık sağlar. Yüksek itibarlı etki yatırımcılarının varlığı kamu yararlarının dikkate alındığına işaret eder ve bu da ticari yatırım ortakları için yatırım riskini azaltır. İş teklifinin merkezinde belirli faydalar veya sosyal sonuçlar olduğu zaman kurumlar kendi adına, yönetim, çıkış koşulları ve genellikle dikkatli etki ölçümü üzerinde mutabık olmaya ihtiyaç duyacaklardır. Genel olarak, yatırımcılar geniş çapta kabul gören sosyal ihtiyaçları ele almak için uzun vadeli taahhütlerin risklerini almaya hazır olduklarını göstermelilerdir. Ayrıca, paylaşılan maliyetler ve şirketler arası işlemlerle ilgili en uygun olan muhasebe uygulamalarını takip etmeleri de gerekir.
Doğru anlaşmalar yapıldığı takdirde küresel ve büyük bölgesel şirketler, 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada kritik rol oynayabilirler. Bu şaşırtıcı bir senaryo. Ancak bir yandan yoksulların en yoksullarını geride bırakırken düzenli olarak son derece başarılı “tek boynuzlu atlar” yaratabilen küresel ekonominin yapısını da yansıtıyor.
Artık bir araya gelelim
Etki yatırımcılığı; getiri oranları, etki göstergeleri, büyük bölgesel ve küresel şirketlere ilişkin yeterince açık olmayan kavramlarla ilişkilenmeye devam ederse daha çok şüpheci tepkilere davetiye çıkaracak. Ayrıca, itibarın oldukça kritik olduğu finansal piyasalardaki potansiyeline de ulaşamamış olacak. Dahası, etki yatırımcılığı kendi etkinliğini göstermeden finansal kaynakları çekmeyi sürdürürse özünde iyi niyet temellerine dayanıyor olsa da sermayenin büyük ölçekli yanlış tahsisinden sorumlu olabilir.
Dünya, getiri oranları, ölçümler veya büyük şirketlerin önemi hakkında çelişen fikirlere harcayacak fazla paraya veya zamana sahip değil. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na 2030 yılına kadar ulaşmak istiyorsak hiçbir şeyi israf etme lüksümüz yok. İklim krizini ele alma fırsatımızı kaçırırsak, bunu gelecekte önleme şansımız olmayacak. Örneğin yeraltı tatlı su rezervleri kendilerini yenilemeyecek. Yoksulluk içinde büyümüş bir nesil zamanı tersine çeviremez, doğru beslenerek eğitim alabildiği refah bir hayat süremez. Bugün ve gelecek nesiller için etki yatırımcılığının amaçları bakımından açık olmasını, gerçeklere dayanmasını ve mümkün olan en yüksek verimlilikle takip edilmesini sağlamalıyız.