Toplumsal Ne Demektir?
Sosyal olanın ne olduğunu açıklamak hem argümanımız için temel bir gereklilik hem de zor bir iştir. Birçok gözlemci, ABD Yüksek Mahkeme Yargıcı Potter Stewart’ın yaklaşımını esas alıyor: “Ne olduğunu tanımlayamıyorum ama gördüğümde tanıyorum.” Sonuç olarak; sosyal girişimcilik, sosyal girişim ve sivil toplum alanında çalışan en zeki düşünürlerden bazıları, toplumsalı çok farklı anlamlarda kullanıyor: toplumsal motivasyon veya niyetler, yasal bir kategori olarak toplumsal sektör, toplumsal problemler ya da toplumsal etkiler gibi.
Toplumsalı tanımlamak için gösterilen birçok çaba, inovasyonu getiren kişinin ya da girişimcinin amacı veya motivasyonuna odaklanmıştır. Örneğin, Greg Dees’in “Sosyal Girişimciliğin Anlamı” başlıklı klasikleşmiş makalesi ticari bir iş ile sosyal girişimcilik arasındaki farkın temelinde “toplumsal değeri (sadece bireysel değerleri değil) yaratma ve sürdürme görevini benimsemeyi” esas görür.14 Ayrıca “kâr elde etmek, servet yaratmak ya da müşterinin taleplerine hizmet etmek… kendi başlarına birer amaç değil, toplum için bir araçtır” der. Aynı şekilde, inovasyon gurusu Clayton Christensen, yıkıcı (ticari) ve katalitik (sosyal) inovasyonları ayırırken, sırasıyla, toplumsal değişimi “çoğunlukla amaçlanmamış … bir yan ürün” olarak değil “öncelikli amaç” olarak görmektedir.15
Yine de motivasyonlar doğrudan gözlemlenemez ve sıklıkla birbirine karıştırılır. Sonuç olarak, neyin toplumsal olup olmadığını belirlemekte güvenilir bir temel oluşturmazlar. Roger Martin ve Sally Osberg’in, Stanford Social Innovation Review’ün 2007 baharına ait sayısında belirttiği gibi, “girişimciler ve sosyal girişimciler arasındaki farkın sadece motivasyona atfedilebileceği fikrini ortadan kaldırmak önemlidir.” -girişimcileri tetikleyen motivasyonun para, sosyal girişimcileri dürtenin ise altruistik değerler olduğu fikri.
Sektör kavramı, sosyal değer üretebilen yöntemleri ve kurumsal formları keyfi olarak dışladığı için, toplumsal olanı belirlemedeki yetkisi sınırlıdır. Birçok kişi, sosyal sektör terimini kullandığında, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve uluslararası sivil toplum örgütlerini düşünür. Halbuki, toplumsal sorunların karmaşıklığı ya da iş dünyası ve devleti ilgilendiren sektörler arası yakınlaşmaların artması, örgütsel forma bağlı toplumsal kavramı tanımlarının hızla modasının geçtiği anlamına gelir.
Toplumsal kelimesinin bir başka kullanımı da ihtiyaç ve sorunları tanımlamak içindir. Biz de, sosyal inovasyon tanımımızda, bu inovasyonların, toplumsal sorunları ele aldığını söylüyoruz. Bu yolu takip edersek doğru tanıma biraz daha yaklaşmış olacağız; çünkü her ne kadar belli başlı inovasyonların toplumsal özellikleri üzerinde tartışmalar olsa da, neyin bir toplumsal ihtiyaç ya da sorun oluşturduğu ve ne tür toplumsal amaçların (örneğin; adalet, eşitlik, çevre duyarlılığı, sağlık, sanat ve kültür, daha iyi bir eğitim gibi) değerli olduğu üzerinde daha fazla fikir birliği vardır.
İnsanların toplumsal kelimesini kullandıkları alanlardan son örnek ise, finansal ya da ekonomik değerden farklı bir değeri tasvir etmektir. Bazı önde gelen yazarlar, toplumsal değeri ya da benzer terimleri kaleme alıyorlar.16 Bu çalışmadan yola çıkarak, toplumsal değeri şöyle tanımlıyoruz: toplumsal ihtiyaç ve sorunları karşılamak amacıyla, bireysel kazanım ya da piyasa faaliyetlerinden elde edilen kârı göz önünde bulundurmadan, toplum için fayda yaratmak ya da maliyeti azaltmak. Bu faydalar yukarıda belirtilen toplumsal amaçları kapsayabileceği için, hem dezavantajlı hem de haklarından mahrum bırakılmış kesimlere ve bir bütün olarak topluma hitap edebilir.
Birçok inovasyon, başta istihdamı, verimliliği ve ekonomik büyümeyi artırarak toplum için fayda yaratır. Hatta bazıları, bariz ekonomik etkilerinin üstünde ve ötesinde toplumsal değer de üretir. Bilgisayar; bireysel üretkenliği, öğrenmeyi ve yaratıcılığı önemli ölçüde artırdı. Otomobil, birbirini nadiren görebilecek kişileri birleştirerek, özgürlük ve bağımsızlık duygularını yükseltti. İlaçlar hayat kurtarıyor. Deodorant muhtemelen sosyal bağlarımızı güçlendirdi. Böylece, bu ürünler sadece bireylere değil, topluma da fayda sağladılar. Ancak bu durum, bahsettiğimiz ürünleri sosyal inovasyon yapmaz. Tanımımıza göre, bir inovasyon ancak terazi ibresi toplumsal değere doğru kayarsa, bireysel değerden -girişimciler, yatırımcılar ve sıradan (dezavantajlı olmayan) müşteriler için kazançtan- ziyade kamuya ya da toplumun geneline fayda sağlarsa, gerçekten sosyaldir. Sosyal inovasyonları sıradan inovasyonlardan ayırmak istiyoruz çünkü dünya halihâzırda yenilikler üretmek ve yaymak için zaten donanımlı. Sosyal inovasyon ancak pazarın başarısız kaldığı zamanlarda (kamu için üretilen ürünler söz konusu olduğunda) önem kazanır, çünkü bu durumda kimsenin karşılayamadığı ihtiyaçları karşılar ve başkasının yaratamayacağı bir değer ortaya çıkarır.17
Ticari ilaç şirketleri tarafından yaratılan, hayat kurtaran ilaç örneklerine dönelim. Her ne kadar bu inovasyonlar toplumsal olarak değerli olsa da; yatırımcı, mucit ve tüketici kazanımının ötesinde topluma fayda sağlasa da, bunlar geleneksel piyasa mekanizmalarının ürettiği ve nispeten verimli bir şekilde (ilaçların maliyetini karşılayamayan nüfusun bir kesimi dışında) dağıtılan inovasyonlardır. Bu toplumsal sorunu gidermek için, OneWorld Health Enstitüsü gibi sivil toplum kuruluşları yoksul insanlar için ilaç geliştirmiştir. Merck & Co. gibi şirketler de, gelişmekte olan ülkelerdeki hastalara Mectizan gibi ilaçları bağışlamak için kamu-özel sektör ortaklıkları kurmuşlardır.
Toplumsal sorunları ele alan ya da sosyal ihtiyaçlara cevap veren pek çok inovasyon var, fakat sadece sosyal inovasyonlar ekonomik ve toplumsal değerin dağılımını toplumun genelinin çıkarına yönlendirir. Bu da bizim, sosyal inovasyon tanımımızı tamamlamamızı sağlar: Toplumsal bir soruna yönelik geliştirilen, mevcut çözümlerden daha etkin, verimli, sürdürülebilir ya da adil olan ve yaratılan değerin bireylerden önce bir bütün olarak topluma kazandırıldığı yeni bir çözüm. Sosyal inovasyon bir ürün, üretim süreci veya teknoloji (genel olarak inovasyon gibi) olabilir. Fakat, aynı zamanda bir ilke, bir fikir, bir mevzuat parçası, bir toplumsal hareket, yasal bir düzenleme, müdahale veya bunların bir bileşimi olabilir. Gerçekten de, mikrofinans gibi en başarılı sosyal inovasyonların çoğu, bu unsurların bir araya getirilmesinden doğmuştur.
“Serbest ticaret” anlayışına, genellikle, ahlaki bir alternatif olarak getirilen adil ticaret örneğini düşünün. Adil ticaret; kahve, çiçek, pamuk gibi ürünlerin belgelendirilmesini ve etiketlenmesini gerektirir. Çatı organizasyon, Fairtrade Labelling Organizations International (FLO), adil fiyatlandırma, insancıl çalışma koşulları, doğrudan ticaret, demokratik ve şeffaf örgütlenme, toplum gelişimi ve çevresel sürdürülebilirlik için standartları belirlemektedir. FLO ve diğer adil ticaret örgütleri sadece bu standartları teşvik etmekle kalmaz, aynı zamanda onları üretici ve tüccarları eğiterek ve ardından onaylayarak uygularlar. Son olarak, adil ticaret, tüketicileri sertifikalı adil ticaret ürünleri satın almanın faydaları hakkında da eğitir.
Adil ticaretteki yenilik, değer zincirinde, çiftçilerden satış görevlilerine ve tüketicilere kadar, birçok bağlantı noktası üzerinden işlemesidir. Bu model sadece yenilikçi olmakla kalmaz, aynı zamanda sürdürülebilir tarım teknikleri, uluslararası belgelendirme ve etiketleme, çocuk işçiliğini önleme ve adil fiyatlandırma da dahil olmak üzere birçok koruyucu uygulamayla muazzam bir toplumsal ve çevresel değer yaratır. Adil ticaret, aynı zamanda, önemli ölçüde ekonomik değer de üretir: TransFair USA’ya göre, 1999 ve 2005 yılları arasında ABD adil ticaret pazarına satış yapan kahve üreticileri, yaklaşık 75 milyon dolar ek gelir elde etmiştir. Makul ve garantili kazançlar, çiftçileri, hasat öncesi avcısı kredilerin tuzağından kurtarır, çocuklarının daha iyi sağlık hizmeti ve eğitim almalarına yardımcı olur, mali becerilerini geliştirir ve topluluk dayanışmasını teşvik eder. FLO’ya göre, 2007 yılında adil ticaret sistemi, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan 58 ülkede, 1.5 milyon çiftçiye doğrudan fayda sağlamıştır.
Sosyal İnovasyon Mekanizmaları
Sosyal inovasyonlar, tarihte belirli bir dönem bağlamında yaratılır, benimsenir ve yaygınlaşır. Her ne kadar sosyal inovasyon tanımımız zaman olgusunu aşsa da, sosyal inovasyon mekanizmaları -(temeldeki etkileşim ve olayların sırası) toplum ve kurumlar dönüştükçe değişir. Bu yüzden, Amerika Birleşik Devletleri’nde en verimli sosyal inovasyon dönemlerinden birini (Büyük Buhran dönemi) harekete geçiren dinamikler günümüzdeki sosyal inovasyon dinamiklerinden farklıdır. Sosyal inovasyonu tam anlamıyla kavramak için, tarihi dönemi de incelemeliyiz.
Örneğin 1930’ların ekonomik durgunluğunun, ulusal ve uluslararası düzeyde yıkıcı etkileri oldu. Uluslararası ticaret, kişisel gelirler, vergi gelirleri, fiyatlar ve kârlar keskin bir şekilde düştü. Dünyanın her yerinde, şehir ve bölgelerin bütünü, açlık, evsizlik, işsizlik ve hastalık ile boğuşmak zorunda kalmıştı.
Bu dramatik ekonomik değişiklikler, devletlere, vatandaşların acılarını hafifletmesi için baskı yapan büyük toplumsal hareketlerin yükselmesine yol açtı. Amerika Birleşik Devletleri’nde, federal hükümet, bu duruma, New Deal (Yeni Anlaşma) adını verdikleri ekonomik anlaşma ile karşılık verdi. New Deal kapsamında, İş İdaresi (WPA) işsizler için iş yarattı; Sosyal Güvenlik İdaresi, çoğu parasız ya da yoksul olan yaşlıları aylık maaşa bağladı, Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), endişeli Amerikalıların bankalara güvenle para yatırmalarını sağladı. Bu sosyal inovasyonlar, toplumsal sorunların çözümünde devletin daha kapsamlı ve doğrudan oynadığı rol aracılığıyla, sektörler arasında var olan şüpheci ve zıtlık dolu bir atmosferin ortasında doğdu.
Son yıllarda, sosyal inovasyonları şekillendiren baskın eğilimler çok farklı. Başkan Ronald Reagen, 1981’de göreve başladıktan sonra, açılış konuşmasında; devletin toplumsal sorunları çözmek için birincil araç olabileceği ya da olması gerektiği fikrine karşı çıkmıştı: “İçinde bulunduğumuz krizde, sorunumuzun çözümü devlette değildir, sorunumuz devletin kendisidir.” Hemen sonra, Reagen hükümeti, gıda pulları, İlaç Yardımı (Medicaid) ve Çocuklu Ailelere Yardım Sağlama (AFDC) gibi programları kesti. Ayrıca havayolu, taşımacılık, tasarruf ve kredi sektörleri de dahil olmak üzere, ekonominin geniş sektörlerindeki devlet müdahalesini kaldırdı.
Kamu hizmetlerinin özel ve kâr amacı gütmeyen sektörlere devri bugün de devam ediyor. Charter okullarını ve bakım evlerini giderek daha çok ticari ve kâr amacı gütmeyen kurumlar yönetiyor. Aynı zamanda sağlık hizmeti veriyor ve İş İdaresi (WPA) gibi insanlara iş imkanı yaratıyor. Örneğin; Blackwater Worldwide, askeri hizmetleri, Edison Schools Inc. ise eğitim hizmetleri sağlıyor.
Aynı zamanda, özel sektörün üzerindeki, kendi tutumunun toplumsal etkisini göz önünde bulundurması gerektiği yönündeki baskı da epey arttı. Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) terimi 1960’lardan beri yaygın olarak kullanılıyordu ancak 1980’lerin sonlarına doğru, Body Shop, Ben & Jerry’s ve Patagonia gibi markalar, KSS’yi gerçekten benimseyerek, “işlerini hem para kazanmanın bir yolu hem de toplumu geliştirmenin için bir aracı olarak” görmeye başladı18. Artık birçok şirket, markaların toplumdaki bu iddialı bakış açısını kabul ediyor, hatta kendileri de uyguluyor.
Reagan hükümetinden beri kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve devlet kurumları da büyük ölçüde değişti. Kâr amacı gütmeyen kuruluşların hizmetlerine artan talep, bu kuruluşlara yönelik kamu finansmanının azalmasıyla birleşince, birçok kurumun ticari girişimler yoluyla kazanç elde etmesine neden oldu. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve devletler de artık, daha verimli çalışmak için iş dünyasının tekniklerine yüzlerini döndüler.
Son 30 yıldır, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, devletler ve iş dünyası; iklim değişikliği ve yoksulluk gibi küresel sorunların karmaşıklığını daha çok önemsemeye başladılar. Hatta birçoğu, bu sorunların sofistike çözümler gerektirdiğini anlamaya başladı. Sonuç olarak, hepimizi etkileyen toplumsal sorunların üstesinden gelmek için, bu üç sektörün güçlerini birleştirmesine daha sık şahit oluyoruz.
Bir dizi faktör, kâr amacı gütmeyen kuruluş, devlet ve iş dünyası arasındaki sınırları aşındırmıştır. Bu sınırların yokluğunda; fikirler, değerler, roller, ilişkiler ve sermaye artık sektörler arasında daha özgürce akıyor. Sektörler arası bu verimli işbirliği, sosyal inovasyonun üç önemli mekanizmasını vurguluyor: fikir ve değerlerin değiş tokuşu, roller ve ilişkilerdeki değişimler, özel sermayenin kamu ve insancıl destekle birleşimi.